30 Mart 2020

Bittin sen kapitalizm!

Sen ki, korkudan odalardan çıkamıyorsun ya, işte bu yüzden bittin!

Sen üç ay önce, Uzak Doğu'nun uzak ucundan bitişini ilan ettin kapitalizm. Sular durulup kendinle baş başa kaldığında, artık eskisi gibi olmadığını olamayacağını göreceksin. 

Hani dünyanın çarkını döndürüyordun!

Nasıl da odalara hapsettin kendini! 

Değil sokaklara çıkmak, burnunun ucunu bile kapıdan dışarı çıkaramıyorsun. 

Otoyolların, motorlu taşıtların, nükleer silahların, paralı askerlerin, şirketlerin, afili binaların, köprülerin, kibirden çatlamış bakışların, parmak sallayan ellerin, hükmünden sual olunmaz sözlerin, kendi hızından dönen başın... hepsi nasıl da yalanmış!

Nasıl da kandırmışsın bizleri.

Oysa ki, üflesen yıkılacakmışsın. Aslında üfle(n)mesen de yıkılacakmışsın. Boşuna korkmuşuz senden. Boşuna örgütler kurup, stratejiler geliştirip, dünyanın etrafını dolanacak yoğunlukta teori(ler) yapılandırmışız. 

Hiç gerek yokmuş halbuki!

İşin kötü tarafı, yaşadığın trajediyi alt edeceğin eski tanıdıklar da yok artık karşında. Elinde azıcık kanıt olsa, asıp-kesecek, her zaman yaptığın gibi etrafı dümdüz edecek, insanları birbirine kırdırarak düşman edeceksin. Ama onlardan kalmadı artık. Zaten onları defalarca kullana kullana bir ucube yaratmıştın. 

Unuttun mu yoksa? 

Son oyuncağın Ortadoğu'ydu, o da elinde paralandı... 

İstihbarat örgütlerini harekete geçirip, yerin dibine de girse sana bunu yapanı bul diyeceğim ama onlar da dışarı çıkamazlar ki. Hadi diyelim, senin elemanlar dışarı çıktılar, jet hızındaki özel uçaklarına binip hayvan bağlasan durmaz yerlere kadar geldiler, ne yapacaklar peki? 

Kimlerle konuşup, kimlere gizli görev(ler) verecekler? Bir de bunun iki metre mesafesi var, maskesi var, her dokunuşun izinin dezenfekte edilmesi var. Üstelik, bunları harfi harfine yerine getirmenin de garantisinin olmadığını söylüyor senin uzmanlar. 

Uzman demişken, en önemli istinaf duvarlarından biri de bu değil miydi? Hani neredeler şimdi? Niye uzmanlıklarını konuşturup, seni sıkıştığın yerden çıkaramıyorlar?

Boşuna eziyet çektirdin bizlere. Dev hapishanelerinle, panoptikonlarınla boşuna düştün peşimize... 

Şimdi odalara hapsoldun. Burnunun ucunu bile kapıdan dışarı çıkaramıyorsun. 

Hapşırsan başka bir dert, ateşlensen başka. Birine sokulmak istesen daha başka bir dert.

N'apsan acaba?

Meyve kokulu veya kokusuz kimyasal bombalarından birini mi kullansan? S, F gibi başına harfler kondurduğun nükleer başlıklı füzelerinden birini mi yoksa? Ya da diplomatların aracılığıyla dolaplar çevirip, bir yerlerde ayaklanma başlatarak hükümetler mi devirsen? Bulunduğun yerden böcek gibi gördüğün insancıkların tarumar oluşlarını mı oturup izlesen ya da? 

Emdiğin kanlarla aşırı semirmekten hantallaşmış halini de kalkan olarak kullanabilirsin diyeceğim ama...

Gördüğün gibi aleni yaptığın şeyleri önerebiliyorum yalnızca. Bilmediklerimi de önerimden say. 

Yani görünen o ki, sen bittin!

Sen ki, korkudan odalardan çıkamıyorsun ya, işte bu yüzden bittin!

Bundan sonra istediğin kadar boy göster, hatta eskisinden daha da heybetli ol, hiçbir önemin kalmadı artık. 

Büyük çaresizliğin insanlığın hafızasına kazındı bir kere!

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!