Medcezir'in senaristi Ece Yörenç ve başrol oyuncularından Serenay Sarıkaya, Netflix dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti'de tekrar buluştu. Aşk sancılarını anlatan bu iki dizinin farkı, Medcezir'in üniversite öğrencilerine ve KGKG'nin 30 yaşlarındaki avukatlara odaklanması. Peki aradan geçen 10 yıldan sonra senaryo değişti mi? Yoksa 2024'teki Avukat Leyla, 2014'teki genç Mira gibi Mecnun'u mu arıyor?
Düşünün ki bir hukuk bürosunda genç ve güzel avukatların neredeyse tek işleri, etrafına ışık saçan meslektaşları Leyla'nın flörtlerini takip etmek. Kim, kiminle, nerede, ne zaman sorularını müvekkilleri için değil, birbirlerinin özel hayatları için soruyorlar. Adliye koridorlarında pek görmediğimiz avukatlar, aşk mesaisinde.
Avukatlık mesleği senaryoda elzem değil. Bu şık ve havalı karakterler bir reklam ajansında, tekstil firmasında ya da otelde çalışsaydı senaryo gene işlerdi. Hâlbuki senaryo bir yapboz gibidir. Bir parça çıkartıldığında kalanlar kenetlenemez. Fakat Leyla, aşçı ve mimar sevgilileriyle bir avukat değil de turizmci olsaydı da tanışırdı.
2024'te bile kadın temsilleri ne kadar aşk odaklı! Dizide tahsilli ve meslek sahibi kadınların, hoşlandıkları erkeklerin ne düşündüğü hakkında uzun uzun kafa yormaları üzücü. Leyla ve arkadaşları, ilk randevudan sonra neden aranmadıkları konusunda farklı teoriler üretir. Yakışıklı aşçı Feyyaz (Boran Kuzum) romantik bir gecenin ardından kayıplara karıştığında, "Yoksa başına bir şey mi geldi?" diye sorar Leyla. Avukatlar dava dosyaları yerine, sevgili adaylarının sosyal medya hesaplarını inceler.
Lüks restoranlarda ve gece kulüplerinde gezen varlıklı iş insanlarının tek derdi aşk. Herhangi bir ayrımcılığa uğramamış bu üst sınıf karakterler, bulutların üstünde yaşıyor. En azından The O.C. dizisinden uyarlanan Medcezir'de, dar gelirli bir annenin oğlu Yaman'ın zengin bir aileyle birlikte yaşamasıyla birlikte bir sınıf çatışması izlemiştik. KGKG'te Leyla'nın sevgilisi Ömer'in (Metin Akdülger) işsiz kalması ilişkilerini hırpalamış olsa da Ömer zenginlik merdivenini hızlıca tırmanıyor.
Tek bir kadının çevresinde dönen dizide; Leyla'nın Ömer'i mi, Feyyaz'ı mı, yoksa Cem'i mi seçeceği önemli mi? Zaten herkesin konuşma ve giyim tarzı çok benzer. Her bölümün matematiğinin neredeyse aynı olduğu dizide, "Bundan sonra ne olacak?" diye merak etmemize gerek yok: Leyla önce aşkı bulduğunu düşünür; sonra hayal kırıklığına uğrar; ardından karşısına başkası çıkar. Ne kendinden ne de sevgili adaylarından emin olur.
Oysa Netflix dizisi Kuş Uçuşu, televizyon kanalı çalışanlarının aşk trafiğini takip etse de tek dert aşk değil. Kariyer, kadınlar için ön planda. Ne tek gecelik ilişkiler ne de unutulmaz aşklar işlerini engelliyor. Haber programı sunucusu Lale'nin ve kanal yöneticisi Gül'ün sevgili bulmak üzerine replikleri yok. Genç spiker Aslı da erkeklerin çevresinde pervane değil. Üçü de kariyerlerindeki ve özel hayatlarındaki iniş çıkışlara rağmen dimdik ayakta. Farklı sosyal sınıftan gelenleri buluşturan dizide aşk, zirve yarışının sadece bir parçası.
Kimler Geldi Kimler Geçti'te karakterler yurt dışında okumuş olsa da ilişki dinamiklerini "love bombing" gibi İngilizce kavramlarla anlatmaları eğreti duruyor. Dizinin reklamlarında da yer alan bu sloganlar sanki bir ders niteliğinde. "Behlül Kaçar" gibi yaratıcı ve bizden bir terim varken "ghosting" kelimesine gerek var mı?
Bertan Başaran'ın yönettiği dizi masalları eleştirse de kadınlar beyaz atlı prenslerini arıyor. Sindirella "bir kez dans ettiği adamla hemen evlendi diye kafasını taşlara vuruyordur kesin." der Leyla. Uyuyan Güzel'i uyandıran düşüncesiz prense kızar: "Sapık mıdır nedir? Sen prenssin diye niye öpüyorsun uyuyan kızı? Resmen tacizdir bu." Masalların aksine dizi, mutlu sonla özdeşleştirilen evliliği sorgulasa da Leyla'nın beklentisi yüzük. Ve erkekler aynı masallarda olduğu gibi hem zengin hem yakışıklı. Leyla'nın dayısı ve dayısının sevgilisi olan iki erkek karakter ise hikâyenin figüranları.
Demek yıllar geçse de birçok kadın ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş olsa da biz hâlâ aynı masalı izliyor aynı masala tutunuyoruz.
Naz Bulamur kimdir?
Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.
Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.
Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.
|