26 Mayıs 2019

Son Sürüm: Whatsapp veliliği

“5.Sınıf Velileri”, “5-C Velileri”, “Almanca Dersi Velileri”, “Drama Kulübü Velileri” şeklinde irili ufaklı gruplar mevcut artık okullarımızda… Çoğu zaman öğrenciler ders yılına başlamadan ve kaynaşmadan veliler kaynaşıyor desek abartmış olmayız sanırım!..

Çok şükür teknoloji çağındayız. Bir “tık” ile birçok şeyi halledebiliyoruz çok şükür! Hızlıca haberleşebiliyoruz mesela. Teknolojinin eğitime de muazzam bir etkisi var. Whatsapp uygulaması sağ olsun, artık velilerimiz çocuklarının eğitimiyle ilgili birbirleriyle paylaşımlar yapabiliyor, birbirlerini ve okullarını daha iyi bir eğitim için destekleyebiliyorlar!..

Artık, bir öğrencinin okula başlaması demek velinin koşulsuz Whatsapp grubuna dahil olması demek. Üstelik bir grup da değil. “5.Sınıf Velileri” (çoğu zaman anneleri?!), “5-C Velileri”, “Almanca Dersi Velileri”, “Drama Kulübü Velileri” şeklinde irili ufaklı gruplar mevcut. Çoğu zaman öğrenciler ders yılına başlamadan ve kaynaşmadan veliler kaynaşıyor desek abartmış olmayız sanırım.

 Bu gruplara ayrılan zaman ve emek gerçekten de göz dolduruyor. Belli ki velilere göre bu emek ve zamana değen birçok kazanımı var.

Okul ve öğretmen tarafından konuya bakarsak, kazanım değil, ne yazık ki “zarar” söz konusu. Her ne kadar fark edilmese de bu zarara öğrenci de dahil!..

Konuyu değerlendirmeden önce şu önemli noktanın altını çizmek gerekir: Öğretmenlik mesleği, doğası gereği üzerinde en çok konuşulan, yorum yapılan meslektir, çünkü zorunlu eğitime herkes tâbi. Okul kadar insanların büyük çoğunluğunu (çoğunluğunu diyorum çünkü hala ülkemizde ve birçok ülkede “okullaşma” sorunu mevcut) etkileyen bir devlet kurumu yok. Yaşamımızın önemli bir bölümünü geçirdiğimiz okulların üzerimizde hem psikolojik hem de egemen güç tarafından kurgulandığı ve idare edildiği, bu gücün “makbul vatandaşını” formüle ettiği için politik bir yönü var. Bir hizmet sektörü olan okullardaki eğitimciler, yani bu işe emek verenler için ise “hak” ve “meslek onuru” yönü var! Ne devlet ne de özel okullardaki öğretmenlerin “özlük hakları” ile ilgili hiç de iyi bir durumda olmadığı ortada. Meslek onuruna gelecek olursak, ülkemizde “hiçbir şey olamazsan öğretmen ol!” yaklaşımı mevcut ve öğretmenlik hiç de “muteber” bir meslek değil.

Bir de üzerine son yıllarda ayyuka çıkan Whatsapp gruplarının etkisi eklendi ki bu özellikle özel okulları ve öğretmenlerini derinden etkilemekte.

 

Öğretmenden şikâyet dolu paylaşımlar

Şöyle düşünelim: Avukatsınız, bir hukuk bürosunda çalışıyorsunuz. Bu hukuk bürosundan hizmet alan müvekkilleriniz kendi arasında bir grup kurmuş. Sizin mesleğinizde yaptığınız hataları konuşuyorlar, hukuk bürosuna sizi şikâyet etmekten bahsediyor, hatta belki şikâyet ediyorlar. Sürekli olarak konuşulanları “sözde paylaşım” olarak aktarıyorlar. Tüm meslek hayatınız boyunca bu sizin için bir mücadele alanı oluyor. Mümkün mü?..

Eğitimciyseniz mümkün!..

Bu gruplarda fikirlerin filtreden geçirilmeden yazılması önemli bir sorun. Bir velinin basit bir “matematik ödevini bilen var mı?” sorusu 300 yazışma sonra “okulun matematik eğitiminde sorun var” noktasına gelebilir! Konuya sosyal-psikolojik açıdan bakıldığında bu birbirini “gaza getirme” durumunun mutlaka bir açıklaması vardır. Bir eğitimci olarak baktığımda ise velilerin çocuklarına emek veren okullarına karşı sorumlulukları olduğunu akıllarından çıkarmayarak, daha dikkatli ve düşünerek yazmaları gerekliliğini görüyorum.

Çocuklar tüm mesajlardan haberdar!

Bir diğer mesele ve bence daha acısı, velilerin çocuklarını bu gruplarda konuşulanlardan uzak tutamamaları. Okulla ve öğretmenlerle ilgili yazılanları çocuklarıyla paylaşıyorlar! “Ece’nin annesi öğretmeninizin geçen hafta ödevini kontrol etmediğini yazmış, doğru mu evladım?” sorusu sizce basit bir soru mudur?! Öğrenci ve öğretmen arasında bir güven ilişkisi kurulmalıdır. Bu güven ilişkisini yıkmak önce çocuğa zarar verir. Hem karakterine hem de akademik gelişimine…

Sınıfta eğitim aldığı öğretmeninin hakkında veli yorumlarını bilen, belki bunları öğretmeniyle de paylaşan öğrencilerin velileri, eminim çocuklarına “emeğe saygı” konusunda hiç unutmayacakları dersler veriyorlardır!..

Gelelim neler yapabiliriz konusuna. Eğitim üç sacayağı üzerinde yükselir ve başarılı olur: öğrenci, okul ve veli. Bu üç kolun birbiriyle uyum içinde olması çocukların eğitim kalitesini yükseltir. Elbette ki ister devlet ister özel okul olsun veliler okullarla iletişim halinde olmalı, sorunları paylaşmalıdır. Sonuçta odağımız öğrencinin kaliteli eğitim hakkıdır. Bu odaktan yola çıkarak karşılıklı sorumluluklarımızın bilincinde olarak hareket edebilmeliyiz. Okul Aile Birlikleri bu amaçla kurulmuş oluşumlar ve etkili bir şekilde işletilirse iletişim için doğru bir kanal olarak kullanılabilir.

Okulların ise şeffaf, olumlu aynı zamanda da eğitimden sorumlu taraf olmasından dolayı veli, öğrenci ve öğretmenin haklarını koruyarak çerçeveyi çizen, sınırları belirleyen bir politikayla veli iletişimini yapması gerekir.

Geleceğe dair umutlarımızı en çok çocuklarımızla yeşertebiliyoruz. Onları sorumlu, etkin, demokrasi için mücadele verecek bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak, önce doğru modeller olabilmeyi becerebilmeliyiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kehanetlere hükmeden, güçlü kız çocukları

Hem özellikle matematik, fen gibi alanlarda kız çocuklarından beklentimizi düşük tutuyor ve önlerine engeller koyuyoruz, hem de bu beklenti düşüklüğü onların mücadele etme, bir adım öteye gitme cesaretlerini kırıp bir kısır döngü içinde kaybolmalarına neden oluyor

Şimdi tatil, salın küçük kara balıkları özgürlüğe!

Projenin adı, "Dinimi Seviyorum, Öğreniyorum" ve müftülük eğitmenlerinin anaokullarını ziyaret ederek çocuklara din eğitimi vermesi şeklinde planlanmış. Hedef kitle 4-6 yaş! Bu yaş çocuklarına bu tür eğitimlerin verilmesi ne pedagojik ne de etik açıdan doğru

Eğitim: Bizim küçük umutlarımız

Öğretmenliğin birçok sorumluluğu var. Ben umutlu olmanın da bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerimize daha iyi bir ülke ve dünya için umutlu olmanın değerini göstermek lazım