15 Eylül 2021

Hepimiz hareketin torunlarıyız

O sıradan bir kukla değil. Misyonu mültecilerle ilgili ön yargıları kırmak, korkuyla değil kutlamayla karşılanmalarını sağlamak ve başı dik, onurla yürümek.

Bu bir kuklanın göç öyküsü.

İsmi Amal.

9 yaşında bir kız çocuğu ve boyu 3.5 metre.

Ailelerinden ayrılarak yerlerinden edilmiş milyonlarca mülteci çocuktan biri.

Mimikleri var, hisleri var.

Koca gözlerinden korktuğunu, duygulandığını, etrafa merakla baktığını anlamak mümkün.

Amal, annesini bulmak için bilinmeyene doğru Suriye’den yola çıkarak, Türkiye, Yunanistan, İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya, Belçika üzerinden İngiltere’ye tam 8000 kilometre yol yapacak. Yolculuğu 4 ay sürecek. Gittiği her yerde sanatçılar, sivil toplum kuruluşları ve kültür-sanat etkinlikleri ile karşılanacak. 

Geçtiğimiz hafta The Walk - Yürüyüş Projesi’nin Sanat Direktörü, ödüllü tiyatro yazarı ve yönetmen Amir Nizar Zuabi ile konuşma fırsatı buldum. 

Tiyatro ile başka bir gerçeklik mümkün 

2015 yılında mülteci krizi tavan yapmışken, çok sayıda göçmen sığınma talep etmek amacıyla Avrupa’nın kapılarını çalarken, Amir Nizar’ın aklına tiyatroyu sokaklara, bu insanların yürüdüğü sokaklara taşıma fikri geliyor ve mülteci deneyimi hakkında oyunlar sergileyen Good Chance Theatre ile temasa geçiyor. 

Amir Nizar Zuabi, İsrailli bir anne ile Filistinli bir babanın çocuğu olarak Doğu Kudüs’te, savaş bölgesinde doğuyor. Küçük yaşta tiyatrodan büyülenmesinin nedeni, tiyatro sayesinde farklı bir gerçeklik yaratmanın mümkün olması... 

Bu bir onur yürüyüşü

 Yürüyüş Projesi’yle de farklı bir gerçeklik yaratmak istiyor ve bu yürüyüşü bir kutlamaya, bir onur yürüyüşüne, bir misafirperverlik gösterisine dönüştürüyor. “Yürüyüşü korkunun yerini karşılamanın nasıl alacağı üzerine kurguladık. Türkiye’nin mülteci krizinde üstlendiği büyük rol nedeniyle de hikâyesini Türkiye’de başlattık. Amal’ın gittiği her yerde samimiyetle, ön yargılardan, uzak karşılanmasını, kim olduğunun, nereden ve neden geldiğinin merak edilmesini istiyorum. İnsanların küçük bir çocuğu “mülteci” gibi büyük kelimelerden, politik durumlardan bağımsız görmelerini arzu ediyorum. Bir kişinin bile fikrini değiştirsek başarmış sayılırız.” diyor. 

Tansiyonu yüksek yolculuk

 Zuabi, “2021’de mülteci olmak size göre ne demek?” soruma da şu cevabı veriyor: “İçinde bulunmaya dayanamadığın yerle, kabul görmediğin yer arasındaki tansiyonu yüksek, korku dolu hareket/yolculuk. Bu hareket enerjisi aslında çok heyecan verici bir potansiyele dönüşebilir. Yürüyen için de, karşılayan için de... Mülteciler geldikleri kültürle gurur duymalılar ve bunu kutlayacakları bir yerleri olmalı. Misafir eden toplum, misafirperverliğiyle, zor zamanlarda yardıma ihtiyacı olanlara el uzatmasıyla gurur duymalı ve onlardan öğreneceklerini kutlamalı. Onları tehdit olarak görmek düştüğümüz en büyük hata. Halbuki bu insanlar bildikleri her şeyi terk ederek daha iyi bir yaşam umudunun peşinde yollara düşüyorlar. Bu cesareti, potansiyeli doğru yere kanalize edip faydalanmak gerek. Mülteci olmak politik bir durum, insani bir hal ya da tanım değil. Bugün bana olur, yarın size... Hepimiz hareketin torunlarıyız. 

Amir Nizar Zuabi ile Oksijen Gazetesi için yaptığım röportajı buradan okuyabilirsiniz. Ben bu yazıyı Zuabi’nin isteği üzerine karşılamanın nasıl olabileceğine, 8000 kilometrelik yürüyüş boyunca, 250 sanat ortağıyla gerçekleşecek 100 kadar sanat etkinliğinin bir kısmına ayırmak istiyorum. 

Çünkü sanat sayesinde, küçük çocukların kafalarına bombaların yağmadığı, evlerinin başlarına yıkılmadığı, ülkelerini terk etmek zorunda kalmadıkları, daha iyi bir yaşam uğruna denizleri aşarken dalgalara kapılıp boğulmadıkları (2015 yılının Eylül ayında, cansız bedeni Bodrum'da kıyıya vuran 2 yaşındaki Alan'ın halası Tima Kürdi ile yaptığım röportajı buradan ve buradan okuyabilirsiniz) bir dünya yaratmak mümkün. Ben bu hafta bu güzel dünyayı yazmak istiyorum.

Kandiller yolunu aydınlatıyor 

Küçük Amal’in yolculuğu Gaziantep’te, kandillerden oluşan bir açık hava ışık enstalasyonu ile başlıyor. Birbiri ardına yanan kandillerle şehir yavaş yavaş aydınlanıyor ve Küçük Amal’in takip edebilmesi için ışıktan bir patika oluşuyor. Sanatçı Ali M. Demirel’in tasarımı ve uygulaması ile göz alıcı bir ışık ve yansıtma yerleştirmesi gerçekleştiriliyor.

Çeşme’de, Küçük Amal boş ayakkabılardan oluşan bir patikayı takip edecek ve bu yol onu sahile götürecek. K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından tasarlanan bu sanat yerleştirmesi, tehlikeli koşullarda denizi aşmaya çalışırken hayatını kaybeden binlerce insanı temsil ediyor. 

 

Katsikas’taki mülteci kampında saklambaç 

Yanya’da Yunanistan ve ötesinden ortaklar bir araya gelerek, Yanya’nın hareketli şehir merkezi ile Katsikas mülteci kampı arasında kalan 7 km’lik boşluğu, ışıklar ve kelimelerden oluşan bir açık hava enstalasyonu ile dolduruyorlar. Amal,  Katsikas’taki mülteci kampındaki çocuklarla saklambaç oynuyor.

Küçük Amal, Atina’da yalnız başına yolunu kaybetmekten korkuyor. Parlak kırmızı renkte bir ipliği bir lamba direğine bağlıyor ve böylece şehirde dolaşırken iz bırakıyor. UNIMA-HELLAS tarafından yaratılan yarı insan yarı boğa şeklinde bir canavar kuklasıyla karşı karşıya geldiğinde, korkusuyla yüzleşip canavarla arkadaş olup olmayacağına karar vermesi gerekiyor. 

Vatikan’da Papa Francis tarafından karşılama

Küçük Amal’ı Bari’de büyük boy bir İtalyan nine (Nonna) kuklası karşılıyor ve ona yolculuğun geri kalan kısmında karşılaşabileceği engelleri nasıl aşabileceği  konusunda bilgece nasihat veriyor.

Amal’ı Vatikan’da Papa Francis ve müthiş bir kalabalık coşkuyla karşılıyor. 100 kadar çocukla birlikte “Göçmenler ve Mülteciler Günü” kutlanıyor, Saint Damascus bahçesinde hep birlikte resim yapılıyor.

Küçük Amal Roma’ya vardığında, yitirdiği memleketi hayalinde canlanıyor. Suriyeli görsel sanatçı Tammam Azzam’ın resimlerinin Küçük Amal’i çevreleyen binalara yansıtılmasıyla, savaş anıları gün yüzüne çıkıyor. 

Paris’te evinin izinde

Marsilya’nın limanı ve köprülerinde bir yürüyüşün ardından, Suriyeli film yapımcısı ve görsel sanatçı Ammar al-Beik, Küçük Amal’e Vieux Port Pavilion’daki (Eski Liman) aynalı gölgeliğin altında bir ceket takdim ediyor.  

Paris’te, Institut du Monde Arabe’ın dışında bir mülteci kampı enstalasyonu tasarlanacak ve burada Amal, çadır sıralarının arasında gezinerek evini hatırlatan izlerin peşine düşecek. Her çadırda bir an için, mültecilerin geldiği birçok ülkeyi temsil eden bir gölge sanatı ve akustik bir düzen ile karşılaşacak. 

Brüksel’de dans gösterisi

Brüksel’de dansçılar, parkur ve sirk sanatçıları, şehrin dünyaca tanınmış koreograflarıyla bir araya gelerek Amal’in sarsıcı memleket anılarını irdeleyen bir dans gösterisi ortaya koyacaklar.

Ruhfestspiele Festivali’nde, Küçük Amal için karşılama ve umut mesajlarıyla bezenmiş boyalı çakıl taşlarıyla döşenmiş “hoş geldin yolu” boyunca, Recklinghausen halkı şehrin içinde ilerleyecek. 

Royal Opera House’ta 10 yaş doğum günü kutlaması

Londra’da Küçük Amal 10 yaşına basacak. Doğum günü, Royal Opera House’da gün doğumunda gerçekleşecek bir koro gösterisiyle başlayacak ve ardından V&A Müzesi’nde Londra’nın dört bir yanından çocukların davet edildiği bir doğum günü partisiyle devam edecek. Küçük Amal’in büyük günü, yolculuğu boyunca tanıştığı çok sayıda arkadaşından alacağı doğum günü mesajları eşliğinde Londra’nın merkezinde bir yürüyüşle sona erecek.

Küçük Amal’in Manchester’a varmasıyla, masalsı yolculuğu son bulacak. Uluslararası Manchester Festivali, yerel okullar ve mülteci komiteleri ile birlikte hazırlanan, çocukluk üzerine özel bir sergiye ev sahipliği yapacak. Amal sergiyi keşfettikçe yepyeni ve daha uzun soluklu bir yolculuğa çıkmaya hazır olduğunu anlayacak: yeni evinde kendisine yeni bir hayat yaratmak.

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum