02 Ekim 2019

Göçmenliğin 5 hali; balayı, endişe, mücadele/kaçış, alışma, uyum

Bir ruh sağlığı uzmanının mecazen öldüğü zaman “Artık her şeyi biliyorum, anlıyorum” dediği andır. Göçmenlik benim için yeni bir öğrenme alanı. Bu nedenle karşılaştığım zorlukları göğsümde daha iyi yumuşatabiliyorum

Vancouver'a yerleştikten sonraki ilk altı ay, hayatımın en zor altı ayıydı diyebilirim. Yeni kurallarla cebelleşmek, bambaşka bir kültüre adapte olmaya çalışmak, hata yapınca utanmak, yanlış bir şey yapacağım korkusuyla her an stres olmak, ilk aylarımın normaliydi. Yorgunluk, yalnızlık, yabancılık, korku, kaygı, güvensizlik altıgeninde geçiyordu günlerim. Her gece yastığıma başımı koyduğumda, "Bugün de bitti ve hayattayım" diyerek, ertesi gün devam edecek gücü kendimde buluyordum. Ruhum bedenimi terk etmiş gibi izliyordum kendimi. Alışmak için nasıl debelendiğimi... İnsanın ruhunun bedenini ölünce terk ettiği düşünülürse, sonradan hayatımın en büyük öğrenme süreci haline gelen "göç" sürecinin ilk aylarında, labirente giren ve yolunu bir türlü bulamadığı için çıkışa ulaşamayan denek faresinden farksızdım.

O günlerde Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül'le tanışsam ve skype üzerinden bir süre düzenli seans yapsam, belki bu süreci daha kolay atlatabilirdim. Üç kitabı, iki kitap bölümü bulunan, yurt içi ve yurt dışında tükenmişlik sendromu, resilience (psikolojik dayanıklılık), sürdürülebilir iyi ebeveynlik ve psikolojinin alanına giren daha birçok konuda seminerler ve eğitimler veren, halen online ve yüz yüze danışanlarla çalışan Reyhan Hanım, geçtiğimiz yıl bir gün, eşinin işi nedeniyle kendini Oslo'da, göçmen olarak buluyor.

Merak ediyorum, kendisi göçmenliğinin ilk günlerini nasıl atlatıyor? Bu hafta Reyhan Hanım'a "Terzi kendi söküğünü dikebildi mi?" diye sorarak, kendi göçmenlik deneyimini ve göçmenlik psikolojisi konusundaki çalışmalarını anlatmasını istedim, yeni göçmenlere tavsiyelerini sordum.   

Mikrofonlarımız bu hafta Norveç, Oslo'ya uzanıyor. Söz Klinik Psikolog Reyhan Algül'de:

Göçmenliği ne idealize edin, ne de dramatize...

"Göçmenlik psikolojisi çok katmanlı ve derinlikli bir konu. Burada sadece birkaç noktaya değineceğim. Bilmemiz gereken en önemli şey; göçmenliği ne idealize etmek, ne de dramatize etmek. Bu süreç kendine göre artıları ve eksileri olan bir süreç. Paul Auster’ın dediği gibi “Aklın zamansız öldürdükleri, kalpte amansız dirilirler”. Kaçtığınız şeyler, çok özlediğiniz şeylere dönüşebilir. Bu nedenle bir “kaçış” olarak görmemek gerekir. Göçmenlik, hayatınızda yeni bir sayfa ve o sayfaya yazarken, yeni kelimelere, hatta yeniden kalem tutma becerilerine ihtiyacınız olacak. Bunun farkında olmak ve yeni hikâyenizden keyif almaya çalışmak önemli.

Göçmenlik "yas"ı beraberinde getirebilir

Bilmemiz gereken bir diğer şey de, göçmenliğin çoğunlukla bir yas sürecini beraberinde getirmesi. Bu yasın farkında olmak ve ona sahip çıkabilmek önemli. Yası yok saymak, canımız yanarken acımızı saklamaya çalışmak, kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlık. Kolay uyum sağlayabilenlerin, kolay uyum sağlayamayanları ya da gidenlerin kalanları, kalanların gidenleri kıyasıya eleştirmesi de birbirimize yaptığımız haksızlık. Bu noktada empati gerçekten önemli çünkü hepimiz “insan olmakla” ilgili ortak bir deneyimi paylaşıyoruz.

Alışmaya çalışırken, kendinizi ihmal etmeyin

Çocuklar varsa okullarını bulma, evin düzenini oturtma, evrak işleri, bürokratik yavaşlık, varsa dil engeli, aile içi dinamiklerde değişimlerin yarattığı huzursuzluk ilk başta karşınıza çıkabilecek problemler. Göçmenlik, romantik ve sosyal ilişkilerin gerçekten sınandığı durumlardan biri ve sırf bu yüzden bile zorlayıcı olabilir. Bütün bunlarla uğraşırken kendinizi ihmal etme hatasına düşebilirsiniz. Kendinize “Benim neye ihtiyacım var?” diye sık sık sorun.

Genel olarak kabul edilmiş kültürel şok modeline göre göçmenlik sürecinde çeşitli aşamalar var: Balayı dönemi, endişe dönemi, mücadele/kaçış dönemi, alışma dönemi ve uyum dönemi.

Balayı Dönemi: Gittiğiniz yerle ilgili heyecanlı ve mutlu hissettiğiniz, motivasyonunuzun yüksek olduğu dönemdir. Keşfetme sürecinde olduğunuz için her şey çok heyecan verici gelebilir.

Endişe Dönemi: Gerçek yaşama geçiştir. Olumsuzluklarla karşılaşma, farklılıklar, halledilecekler listesi artık önünüzdedir ve rahatsız edici bir hale gelmiştir.

Mücadele/Kaçış Dönemi: Kendinizi çoğunlukla bir sinir harbi yaşarken veya bir mücadele içinde bulursunuz. Bazen de tam tersi duygularınızı adeta dondurarak, yemek, uyku, aşırı TV seyretme vb. gibi alışkanlıklara sığınırsınız.

Alışma Dönemi: Günlük rutinlerinizi oturtmuşsunuzdur, nelerle nasıl başa çıkacağınızı, prosedürleri öğrenmişsinizdir. Hayat daha sakin hale gelmiştir.

Uyum Dönemi: Uyum süreciniz tamamlanmıştır.

Bir de tersine kültürel şok var tabii. Bir süre sonra kendi ülkenize döndüğünüzde aynı süreçlerden geçmeniz mümkün.

Herkes bu basamakları aynı hızla ya da aynı sırada tırmanamıyor. Bazen bir basamakta uzun zaman takılı kalmak da mümkün. Bu modelden bahsetmemdeki amaç, bunları yaşayanlar varsa normal olduğunu bilmeleri.

Yeniden yürümeyi öğrendim

Gelelim "Terzi kendi söküğünü dikebildi mi?" sorusuna... Hiçbir ruh sağlığı uzmanı acılardan, zorluklardan muaf değildir. Tabii ki ben de zorlandım ve halen zaman zaman zorlanıyorum. Hayatım boyunca çok seyahat eden biriydim. Ancak bir ülkeye turistik gezi için gitmekle, orada yaşamaya başlamak çok farklı. Norveç’e turist olarak geldiğimde Mayıs ayında yağan karı görmek beni mutlu etmişken, burada yaşamaya başladıktan sonra “Mayıs ayında da kar mı olur, bu ne ya?!” dedim.  Yılın büyük bir kısmında havanın soğuk olması, fazlaca kar yağması ve karın buzlaşarak yerde kalması beni en çok zorlayan şeylerden biri oldu. İstanbul’da doğmuş, büyümüş neredeyse “karda yürümeyi bilmeyen” biri olarak, yerler buz tuttuğunda spor ayakkabıyla rahatça yürüyen Norveçli çocukları gördüğümde çok şaşırmıştım. O an kendime “Hakikaten yürümeyi yeniden öğreniyorsun” demiştim.

Göçmenlik hayata karşı perspektifimi genişletti

Bir ruh sağlığı uzmanının mecazen öldüğü zaman “Artık her şeyi biliyorum, anlıyorum” dediği andır. Göçmenlik benim için yeni bir öğrenme alanı. Bu nedenle karşılaştığım zorlukları göğsümde daha iyi yumuşatabiliyorum.

Göçmenlik bana resilience kaynaklarımı daha yakından tanıma fırsatı yarattı. Kimim, nelere sahibim ve sahip olduklarımla neler yapabilirim sorularının cevapları üzerine kafa yormak bana çok yardımcı oldu. Hayatınızdaki anlam ve değerler, alışma sürecinde, işinizi kolaylaştıran şeylerden biri oluyor.

Göçmenlik ufuk açıcı bir süreç. Burada bahsedilen "ufuk açılması" başka bir kültürü tanımak ya da başka bir dili öğrenmekten çok daha geniş kapsamlı. Gerçekten hayata karşı perspektifimin genişlediğini görüyorum.

Göçmenler arasında bile İskandinavya ülkeleriyle ilgili idealize ve romantize edilmiş bir imge var. Tabii bunda mutluluk araştırmalarının sonuçlarının, İskandinavya kökenli yayılan hygge, lykke gibi kavramların da etkisi büyük. Mutluluk endüstrisi bu kavramları pompalıyor. Norveç’i örnek vererek konuşmak gerekirse, burada da ideal olmayan bir sürü şey var. İçinde yaşadığınız zaman daha net görüyorsunuz. Ben de bazı şeylerin dünyanın her yerinde aynı olduğunu birinci elden görmüş, deneyimlemiş oldum. 

Dünyanın her yerindeki Türklere "Çağırın, geleyim" diyorum.

Kendi göçmenlik sürecimden sonra başta İngiltere ve İskoçya olmak üzere çeşitli yerlerde “göçmenlikte resilience, ebeveynlikte resilience, göçmenlik sürecinde öz şefkat, psikolojik ilk yardım, çocuklara şiddetle mücadele bilinci kazandırma, psikolojik gelişim” gibi çok çeşitli konularda seminerler vermeye başladım. Konuları bazen ben belirliyorum, bazen de orada yaşayan topluluğun ihtiyaçlarına göre belirliyoruz.

Seminerler, konuşmalar problemleri doğrudan çözmez ya da hayatları bir anda değiştirmez ama insanların farkındalığına katkı sağladığı için, çözüme giden yolda ya da sorunlarla baş etme süreçlerinde onlara yardımcı olur. Bu yüzden çok önemsediğim bir konu. Hayalimde bunu dünyanın her yerinde yaşayan Türk/Türkiye kökenli insanlara ulaştırarak, onlara bir katkı sunabilmek var. Yurt dışında yaşayanlara “Çağırın, geleyim” diyorum.

Geri dönmek, başarısızlık değildir

Yeni göçmenlere önerilebilecek çok fazla şey var. Burada pratik birkaç noktaya değinmek isterim:

- Her zaman umudunuzu koruyun ve iyimserlikten yana olun. Çıktığınız bu yeni yolculukta, sağlığınız yerinde olduğu sürece her şeyin bir çözümü olduğunu kendinize sık sık hatırlatın.

Göçmenlik sürecinde, en çok ihtiyacınız olan şey, kendi içsel kaynaklarınızı kullanarak kendi resilience’ınızı geliştirmek. Nedir resilience? Pek çok tanımı bulunmakla beraber zorlu yaşam deneyimleri karşısında, duygularımızı, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı yönetebilmek ve o stresle başa çıkarak eski halimize dönebilmek, bunun sonucunda da duygusal bir büyüme yaşamaktır. İyi ilişkilere sahip olmak, değişmez olanların kabulü, önlem almak, sağlığımıza dikkat etmek ve sorunları, zorlukları üstesinden gelinemez olarak görmekten kaçınmak, bu süreçte resilience’ınızı artırır. Aile üyelerinin de resilience’larını geliştirmek adına, bu durumu bir fırsat olarak görebilmek faydalı olur.

Kendi kendinizin en yakın dostu olun. Kendinize karşı anlayışlı ve destekleyici olun.

Hayatı kontrol etmeye çalışmayın. Henüz fazla işe yaradığı görülmedi! "Neyi, ne kadar kontrol edebilirim?" ve "Kontrol edemediğimi, nasıl kabul edebilirim." soruları üzerinde kafa yorun.

Çok kültürlülüğünüzü kutlayın. Gittiğiniz yerin kültürünün ve alışkanlıklarının iyi yönleriyle, kendi kültürünüzün ve alışkanlıklarınızın iyi yönlerini sentezleyin.

Gerekiyorsa destek alın. Göçmenler arasında psikolojik destek alma oranı, Türkiye’deki gibi düşük. Halbuki desteğe en çok ihtiyaç hissedilecek durumlardan biri. Online terapilerin ve ana dilde hizmet alabilmenin çok değerli olduğunu unutmayın.

 

Bazen her şeyi denemenize rağmen alışamayabilirsiniz ya da geri dönmeyi tercih edebilirsiniz. Bunu yenilgi veya başarısızlık olarak görmeyin.“Başkaları ne der” diye de düşünmeyin. Zira her zaman bir şeyler diyenler olacaktır. Önemli olan tecrübelerinizden neler öğrendiğiniz ve bu tecrübenin sizi duygusal olarak nasıl büyüttüğüdür.

 

Not: Türkiye'den niye gittiniz, gittiğiniz yerde neler yapıyorsunuz, göçmenlik hayatınızı nasıl değiştirdi, ne olursa geri dönersiniz? Hikâyelerinizi [email protected] adresine bekliyoruz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum