01 Aralık 2021

Geleceğe Dönüş 2021

2021'in yağmurlu bir kasım gününde, çocuklarla Vancouver'daki bir Caz Kulübü'nden çıkıyor, 1988'in güneşli bir bahar gününe, İstanbul Fenerbahçe'deki Koloni Disko'ya yolculuk yapıyoruz

17 yaşına gelen çocuklarımı geçen gün Vancouver'da bir caz kulübüne götürdüm. İkisi de güzelce giyindiler ilk kez bir kulübün kapısından içeri girdiler. Onlar dikkatle konseri izlerken, ben kendimi ara ara onları izlerken buldum. Covid-19 çıktığında çocuklar 15 yaşındaydı. Bırakın arkadaşlarıyla gezmeyi, okula gidemediler. Tüm sosyalleşmeleri bir bilgisayar ekranının içine sığdı. Aylar sonra bahar geldiğinde, maskelerini takarak, sosyal mesafelerini koruyarak arkadaşlarıyla parklarda, bahçelerde buluşmak üzere sözleştiklerinde evin içinde attıkları sevinç çığlıkları hâlâ kulağımda. Arkadaşlarına sarılamadılar bile ama şikayet etmediler.

İnternetin içinde paralel hayat

Bu farklı bir devir, farklı bir dönem. Teknolojisiyle, salgın hastalığıyla, iklim kriziyle, değişen aile yapılarıyla, değişen işaret zamirleriyle bambaşka bir dönem bu. Artık internetin içine adım atacağız, orada paralel bir hayat yaşayacağız. Tüm dünya bunu konuşuyor. Ne kadar anlıyoruz bilmiyorum. İklim krizi nedeniyle her an bir doğa felaketi yaşıyoruz. Çocukları nasıl bir geleceğin beklediğini düşünmeden edemiyorum. Bu farklı devir, hangi açıdan iyi, hangi açıdan kötü bazen kestiremiyorum. Şimdiden Geleceğe Dönüş 2021 filminin içindeymişiz gibi geliyor.

Geleceğe Dönüş 2021'in Marty McFly'ı oluyorum

Eve geldiğimizde çocuklara konseri sevip sevmediklerini soruyorum. Çok beğendiklerini söylüyorlar ve benim ilk ne zaman bir gece kulübüne gittiğimi soruyorlar. "Biz büyürken gündüz diskoları vardı." diyorum. Cümleyi kurmamla birlikte gülüyorlar. "Disko" demiş bulundum.

Bunun üzerine çocukları karşıma alıp, anlatmaya başlıyorum. Geleceğe Dönüş 2021'in Marty McFly'ı oluyor, 80'lerin sonlarına, İstanbul Fenerbahçe'ye, hayatın delice de gözükse normal aktığı günlere ışınlanıyorum. "Evet bu farklı bir dönem ve bizim anlayamadığımız çok şey oluyor. Bu anlattıklarımı da çocuklar anlamayıversin," diye geçiriyorum içimden.

Hafta sonu gündüz diskosu, hafta içi nikah dairesi

"Sene 88-89... O dönem Kadıköy'lüyüz. Lise arkadaşlarımızla cumartesi programlarımızın vazgeçilmez mekanı Fenerbahçe'deki Koloni Disko'dayız."

"Nasıl yani, 15-16 yaşında diskoya mı gidiliyordu sizin zamanınızda?" diye bölüyor kızım.

"Diskoların gündüz matineleri vardı. Disko deyince öyle şaşalı bir şey beklemeyin. Fenerbahçe sahilinde sirk çadırından bozma, hafta içi nikah dairesi, geceleri ve hafta sonları disko olarak kullanılan, büyük bir yarım kürenin kapısının önündeyiz."

Offlayıp, koltuğa çöküyorlar. O hikâye artık benden çıkacak yapacak bir şey yok.

"Kıyafetlerimiz benzer ve dönemin modasını yansıtıyor. Kızlarda bacak derisi haline gelen ve kan dolaşımını yavaşlattığına, beyne giden oksijeni azalttığına emin olduğum streç kotlar, üstüne giyilen zımbalı gömlekler ve omuzlarla sütyen lastiğinin arasına sıkıştırılan vatkalar... Tepesi dolma yapılıp Serpil Çakmaklı misali kelebek tokayla tutturulmuş permalı saçlar..."

Havan, Esem'inin dışarı çıkan dili ve vatkanın yüksekliği kadar

Serpil Çakmaklı, vatka... Seyircimi kaybettim. 70'lerin modasına hayran kızım bile anlamıyor. Sormuyorlar da, çekecekleri çile bitsin bir an önce odalarına çıksınlar derdindeler...

"Alınlarına tenis bandı takmış, bıyıkları yeni terlemiş erkekler, kar yıkama kotların üstüne, kot yelek giyerek kızların göz alıcılarının ayarlarıyla oynarken, her iki ergen türünün de ayağında, fosforlu bağcıkları açık bırakılıp, dili sonuna kadar dışarı çıkartılan bilekli spor ayakkabılar var. O dönem havan Esem'inin dışarı çıkan dili ve vatkanın yüksekliği kadar... Ne daha çok, ne daha az."

Esem, kar yıkama, tenis bandı... Farklı bir dilde konuşuyorum. Çocuklar herhangi bir soru sorduklarında daha büyük bir batağa saplanacaklarının farkında oldukları için susuyorlar.

"Dışarıda günlük güneşlik bir hava, mis gibi deniz kokusu... Ama kapının arkası zifiri karanlık... Tepede gözleri kamaştıran disko topu... Yoğun bir sigara dumanı, kulakları sağır eden bir müzik ve yaşları 14-20 arası değişen, dünyanın en kötü danslarını eden ve bunun farkında olmayıp, aksine kendini pek havalı zanneden bir topluluk.

Berlin Duvarı yıkılmak üzere, Gorbaçov fırtınası esiyor

Berlin Duvarı henüz yıkılmamış ama yıkılmak üzere... Dünyada Gorbaçov fırtınası esiyor. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkılacak, birkaç yıl sonra Rusya kurulacak. Gorba'nın yedi dakikalık Perestroika'sının sonu Kalinka'ya bağlanıyor ve kendimizden geçmeye başlıyoruz. Kalinka'dan Debbie Gibson'ın Electric Youth'una, Madonna'nın Like a Virgin'inden, Bon Jovi'nin Bad Medicine'ına, Modern Talking'in You're My Heart You're My Soul'una, Ghost Busters'a bağlanıyoruz. O yıllarda bütün müzikler böyle kardeşti. Hepsi aynı anda, insan adaptasyonunu şok edecek değişkenlikte ardı ardına çalardı. Lütfen google'layın vaktiniz olursa. Olayın absürdlüğünü o zaman anlayacaksınız." diyorum."

- Gorbaçov kim anne, ya!

"O dönemki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin son devlet başkanı." Her kurduğum cümlede aramızda 30 yaş değil, 300 yaş varmış gibi hissediyorum. 30 yılda dünyanın bu kadar değişebileceği ihtimali gerçek gelmiyor.

Kotlar alev alsın

"Kalkmayın. Dur daha anlatıyorum. Memlekete taze düşmüş Levi's, yanmaz kot diye bir şehir efsanesine imza atmış, o yıllarda gençler arasında sigara kullanımı ve Zippo çakmak çılgınlığı had safhaya ulaşmıştı. Zippo'nun arkasından pamuğu çıkartılır, Levi's a sürtülüp üzerine çakmağı yakmak suretiyle bacaklar ateşe verilir, karanlık şöyle bir aydınlanır ve hoop sigaralar bacaktan yakılırdı."

- Neee?!!! Saçmalama anne bacağınızı mı yakıyordunuz? Zippo'nun pamuğu ne? Sigara mı içiyordunuz? O yaşta? Iyyy...

Kalinka'dan ay yürüyüşüne, oradan break dance'a

"Ben içmezdim. 80'lerde sigara ciklet gibi tüketilirdi, maalesef. Çok şükür şimdi azaldı. Burada hikâyenin önemli kısmı, o yıllarda sigarayı bacaktan yakan insanlar olmasıydı. Neyse devam ediyorum. Kalinka'yla Rus folkloru yapılır, Michael Jackson'ın Billie Jean'iyle ay yürüyüşü yaparak yanlışlıkla yanındakine çarpılır, sonra "Ay pardon!" diyerek saçlar öne atılır ve "Aciiiiid" diye bağırılır, son olarak elektrik verip alınarak, arada da donarak break dance yapılırdı."

Galiba, çocuklarla Geleceğe Dönüş 2021'in içinden çıkıp, 1988-89 yıllarına yolculuk yapabildim. 80'leri 90'ları filmlerden bilseler de, anlattıklarım onlara inanılmaz geliyor. Benim buna şahit olmama çok şaşırıyorlar.

Jimnastik dersi gibi dans

"Bazı oğlanlar, kendini yerlere atar, dirseklerinin üzerinde tuhaf dönüşler yapar, jimnastik dersindeymiş gibi taklalar atıp, köprü kurar, iki figür arası kızları keser, sonra da havaya boş tekmeler savururdu. Kalanlar ise çevresinde çember oluşturup el çırpardı. 90'ların başında aynı mekanda Pump up the Jam, I've Got the Power, Ice Ice Baby ile kot ceketlerimizin ucunu tutup ip atlar gibi dansedecektik. Ama ona daha birkaç yıl var."

Oğlum bahsettiğim müziklerin hiçbirini bilmiyor. O zaman bizim müzik zevkimiz tam gelişmediği için, ne bulursak dinlememizi de anlamıyor.

Slow dans stresi

"Neyse tam tişörtünü sıksan leğenle su çıkacağı sırada, DJ, Roxette'ten 'Listen To Your Heart'a ya da Debbie Gibson'dan 'Foolish Beat'e bağlanarak, adeta mekandaki herkesin fişini prizden çekerdi. Kızlar kollarını en yakınındaki erkeğin boynuna, erkekler de kızların beline dolardı. Gelsin slow dans. Sağa sola şuursuzca tekme savururken özgüveni tavan olan bu jenerasyon, slow dansta utanır, fel fecir gözler havaya, yere, sağa sola devrilirdi. Üstelik henüz annenin 'Terin üstünde kurumasın!' ayarının etkisinden çıkamadığın yaşta olduğun için, romantizmle tanışmak üzere olduğun bu anlarda içinden geçen tek şey, 'Hasta olup azar işiteceğiz.' olurdu."

Beşiktaş İşgal Güçleri Fenerbahçe'de

Beşiktaşlılar'ın Koloni'yi "Beşiktaş'ın manyağıyız. Psikopatın Allah'ıyız. Alem buysa kral biziz. Gırtlakları biz keseriz." sloganları atarak basmasıyla, düşüncelerinden sıyrılırdın. Karşındaki erkek arkadaşın "Kıza yine açılamadık!" diye içinden küfür ederken, Fenerliler'le işgal kuvvetleri arasında dev kavgalar çıkar, bir hafta boyunca heyecanla beklediğimiz gündüz matinemizi polis basar, biz de çil yavrusu gibi dağılırdık. İşte böyle... Hikâye bitti" diyorum.

Orada bir saflık, bir güzellik var

İkisi de şaşkın, gülüyorlar. Oğlum "Yine de bizim dönemimizden çok daha eğlenceli bir dönemde büyümüşsün." diyor. Kızım da "Streç kot giyemem ama vatkalı, zımbalı gömlekleri merak ettim." diyor. Yukarı çıkıyorlar. Ben Bad Medicine'ı açıp birkaç dakikalığına umarsızca eğlenebildiğim, şimdiden üzerinden yüzyıl geçmiş gibi hissettiğim, tüm absürdlüklerin normal gözüktüğü o paralel dünyaya kaçıyorum. Orada salgın hastalık, iklim krizi yok; orada bir saflık, bir güzellik var. O zaman dans, o zaman renk...

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum