26 Şubat 2020

4.8 milyon dolarlık kristal avizenin düşündürdükleri

Granville Köprüsü’nün altına asılan dev avize, bana 80’li yıllarda Türkiye’deki orta-sınıf ailelerin hayatlarıyla, salonlarında asılan avizelerin ışıltısı arasındaki uyumsuzluğu hatırlatıyor

Dünyanın en pahalı halka açık sanat eserlerinden biri olduğu tahmin edilen 4.8 milyon dolarlık ve 3.8 ton ağırlığındaki dev kristal avize Vancouver’daki Granville Köprüsü'nün altına asıldığından beri medya ve vatandaşlar tarafından eleştiri yağmuruna tutuluyor. Sebebi ülkemizden de aşina olduğumuz kentsel dönüşüm...

Granville Köprüsü'nün kuzeyinde kalan köşede 60 katlı, üçgen görünümlü fütüristik bir gökdelen var. İsmi Vancouver House. Burada belediye kural gereği 100 bin sq feet'in (9290 m2) üzerinde alana sahip olan tüm yapıların müteahhitlerinden, şehre bir sanat eseri bağışlamalarını istiyor. Bunun üzerine Vancouver House'ı tasarlayan inşaat şirketi Westbank Corp, sanatçı Rodney Graham'a bu saraylara layık dev kristal avizeyi sipariş ediyor.

Peki kim temizleyecek?

Avize günde iki kez aydınlanıyor, en düşük noktasına iniyor, 4 dakika boyunca dönüyor ve sonra tekrar ilk konumuna çıkıyor.

Eleştirilerin nedeni ise bu şaşalı eserin, Vancouver’ın evsizlerinin* gerçek anlamda tepelerine asılmış olması... Sanat eserini beğenenler olsa da, çoğunluk o 4.8 milyon dolarla evsizler için neler yapılabileceğini tartışıyor.

İtiraf etmem gerek, avizeyi ilk gördüğümde benim aklıma gelen ilk soru "Bunu kim temizleyecek?" oluyor.

Avize ışıltılı, hayatlarımız sıradandı

80’li yıllarda Türkiye’de çocuk olanlar, birçok orta sınıf ailenin evlerinin tavanından avize sarktığını hatırlayacaktır. Muhtemelen ucuz değillerdi ama insanlar yine de onlara sahip olmak isterdi. Geriye dönüp baktığımda avizelerin bir devrin modası olmaktan ziyade, güç ve gösterişçi tüketimin sembolü olduklarını düşünüyorum.

Bizim evimizde de yılda iki kez avizelerin tüm parçaları sökülür, bir leğene konularak yıkanır, güneşe serilen bir havlunun üstüne kuruması için bırakılır, sonra tekrar geri asılırdı. Malum, temizliğin kültürümüzdeki yeri büyük. Çocukluğumda kristalin üzerine düşen güneş ışınlarının yarattığı gökkuşağını çok sevdiğimi ve onlarla ışık oyunu oynadığımı hatırlıyorum. Fakat çocuk aklımla bile sıradan hayatlarımızla, bu ışıltının pek bir uyumsuz olduğunu düşünürdüm.

O parayla neler yapılabilir?

Kendi kendime "Bu dev avizeyi kim yıkayacak şimdi? Annemi mi arasam?" diye gülerken, bir anda eleştirilerin kaynağıyla, çocukken duyduğum rahatsızlığın nedeninin aynı olduğunu fark ediyorum. Bu avize de gösteriş ve gücün sembolüydü ve bu avize de muhteşem doğasıyla ünlü olan şehirle uyumsuzdu.

Buralılar gayet iyi niyetle o para ile ne yapılabileceğini sorguluyorlar. Kaç kişinin daha karnı doyar, soğuk kış günlerinde kaç kişinin çadırına ısıtıcı konulur, kaç kişi hastane, bakım evi gibi daha korunaklı merkezlere yerleştirilebilir vs...

Algı yönetimi

İnşaat şirketinin web sitesine girdiğimde, sahibinin çektiği bir videoyu görüyorum. "Sanatı kullanarak zengin insanların hayatlarında nasıl fark yaratabiliriz?"  diye soruyor, sonra ekliyor; "Biz dünyayı çevremizde oluşturuyoruz. Etrafımızda yeterince sıradanlık var. " Bu bir algı yönetimi. Buranın en büyük inşaat şirketlerinden biri, apartmanını diktiği bölgeyi zengin ve lüks bir yer olarak konumlandırıyor ve zamanla bölge o hale geliyor. Belediye de buna yardım ediyor.

Milyon dolarlık sanat eseri dikilen bir yerin etrafında bir süre sonra şık kafeler, dükkanlar açılmaya başlıyor, evsizler iyice şehir dışına sürülüyor, kiralar artıyor ve bölge sakinleri artan kiralarla başa çıkamayıp, evlerini yeni zenginlere bırakıyorlar. Buna "artwashing" (sanatın paravan olarak kullanılması) deniyor. Bizim ülkemizde de sıkça aşina olduğumuz durum. Ancak bizde sanat eseri dikilmeden bu yapılıyor.

Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler

Tüm bunlara rağmen, burada üç aydır medya "O parayla ne yapılabilirdi?" diye sormaya, inşaat şirketini evsizlere parmak göstermekle suçlamaya devam ediyor ve sanat eseri diye köprü altına astıkları şeyin adeta Fransa’nın son kraliçesi Marie Antoinette’in Fransız Devrimi’ni başlattığı iddia edilen "Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler"  sözlerini yansıttığını belirtiyor.

Kanada’da bizim ülkemizdeki gibi sabahtan akşama en 20 kez değişen bir gündem yok. Vancouver’da üç aydır bir avizeyi konuşabiliyoruz, mesela. Buraya ilk geldiğim günlerde ülkenin bu dertten tasadan uzak gündemini kıskanır, "Ne avizeymiş arkadaş!" diyerek gıcık olurdum. Ama gelişimin üzerinden 2.5 yıl geçmişken, bu tartışmaların ne kadar sağlıklı olduğunu ve uzun vadede bir şeyleri değiştirebileceğini görüyorum.

Şurada sadece 3 ay öncesine kadar geceleri ıssız bir yer olan Granville Köprüsü’nün altının yakın zamanda nasıl değişeceğini bilemiyorum ama işlerin Fransız monarşisi ve Marie Antoinette için iyi gitmediğini biliyorum. 92’inci Akademi Ödülleri’ne damgasını vuran Parasite filmi de iyi bir örnek...


* Vancouver şehrinde 2223 evsiz insan yaşıyor; 614’ü sokakta,1609’u hastane, acil toplanma merkezi gibi bakım evlerinde...https://vancouver.ca/files/cov/vancouver-homeless-count-2019-final-report.pdf

** Vancouver; Hong Kong’dan sonra dünyada ev alım piyasası en pahalı olan şehir. http://www.demographia.com/dhi.pdf 

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum