14 Nisan 2010

Ziya Ül Hak Anayasası mı dediniz?

“Yüksek yargı”nın yüksekliğini dün tırmıklamıştım, yeni bir gelişme olmadıkça o konuya bir daha dönmenin alemi yoktu...

“Yüksek yargı”nın yüksekliğini dün tırmıklamıştım, yeni bir gelişme olmadıkça o konuya bir daha dönmenin alemi yoktu. Buna karşılık Ahmet Türk’e yumruk atan yarmanın marifeti üstünde durmak; saldırıda Samsun polisinin sabıka dosyasına bir çentik daha eklediğini hatırlatmak; Ogün Samast’la fotoğraf çektirme yarışına giren, bayraklı pozlar verdirten zihniyetin bu olayda da kendini ele verdiğini tırmıklamak vardı...
Gel gör ki “yeni bir gelişme” pat diye karşımıza çıkıverdi.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun anlı şanlı ve “yüksek yargıç” rütbeli başkan vekili Kadir Özbek, baklayı ağzından çıkardı.
Aynen aktarıyorum: “Türk hakim ve savcıları Pakistan yargıçlarından daha duyarsız değildir. Üzerlerine düşeni mutlaka yapacaklardır”.
Ne yapmıştı Pakistan yüksek mahkemesinin yargıçları, hatırlıyor musunuz ?
Adı Ziya ül Hak’tı. Ülkesinin Genelkurmay Başkanı'ydı. 1977’de çok kanlı bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Kendisine boyun eğmeyen seçilmiş devlet başkanı Zülfikar Ali Butto’yu idam ettirdi. O Zülfikar Ali Butto ki Hindistan’ın İngiliz emperyalizminin boyunduruğundan kurtulmak için verdiği uzun ve sabırlı mücadelede Mahatma Gandi ve Pandit Nehru ve Muhammed Ali Cinnah ile birlikte ülkenin dört liderinden biriydi. Hindu dinini benimseyenlerle müslümanların aynı devlet çatısı altında  birlikte yaşayamayacağı, bunda ısrar edilmesinin çok kanlı bir iç savaşın yol açacağı belli oldu ve Pakistan bağımsız ve Müslüman bir ülke haline geldi. Butto ülkenin önder siyasetçileri arasındaydı.
Zülfikar Ali Butto’nun elebaşılığındaki 1977 darbesi onun seçilmiş iktidarını zorba güçle devirdi ve onu astı.
Darbeci general Ziya ül Hak, yeni bir anayasa yaptırdı ve Pakistan’ın yüksek yargıçlarını bu anaysaya bağlılık yemini etmeye çağırdı.
Yüksek yargıçlar bu darbe anayasasına ve eli kanlı diktatör Ziya ül Hak’ka bağlılık yeminini reddettiler ve  topluca istifa ettiler...
Sanırım o yargıçların çocukları bugün babaları ile öğünüyorlar ve “Benim babam hukuku ve demokrasiyi savunmak için bir darbe anayasasına ve kanlı bir diktatöre boyun eğmeyi reddetti” diyerek kıvanıyorlardır...
*    *    *
Pakistan özet yakın tarihi tanıdık geldi mi?
Çok değil Ziya ül Hak’tan üç yıl sonra,  bir başka Ortadoğu ülkesinde, 12 Eylül 1980’de, Genelkurmay Başkanı önderliğinde bir darbe yapıldı. Darbeci generaller yeni bir anayasa yaptırdılar.
Ülkenin sırtına bir deli gömleği geçirdiler. “Yurttaşı düşman, devleti kutsal” gören sapık bir zihniyet o anayasada bütün iğrençliğiyle sırıtıyordu.
Pekiiii, o günlerde o ülkenin yüksek yargıçları ne yaptılar?
Benim belleğimde onurlu bir “istifa direnişi” değil, cüppelerini giyip cuntabaşını kutsama ziyaretleri kayıtlı...
*    *    *
HSYK Başkan Vekili Özbek haklı.
Onurlu yargıçlar kanlı diktatörlerin anayasalarına bağlılık yemini etmezler, faşist darbelere boyun eğmezler...
12 Eylül’den 30 yıl sonra bile olsa, bu kadar vahim bir gecikmeyle bile olsa HSYK Başkanı'nın istifa uyarısını destekliyorum.
Özbek ve benzeri yargıçlar 12 Eylül Anayasası'na uymayı – gecikerek de olsa- reddedip istifa etmelidirler.
Bu ülkemiz için iyi olacaktır...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"