23 Nisan 2020

Yüzyıl önce, yüzyıl sonra 23 Nisan

Mustafa Kemal ve onunla birlikte hareket eden asker ve sivil önderler TBMM'yi kurmak yerine bir askeri diktatörlüğü tercih edebilirler miydi?

Bakmayın siz 12 Eylül’de "ulusal egemenlik" yerine "generallerin egemenliği"ni ilan eden darbeci elebaşıların 1983’de yasa çıkarıp "Ulusal Egemenlik Bayramı"na bir de "çocuk bayramı" eklemelerine. Bugünün adı 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’dır.

19. yüzyıl sonlarından itibaren ulusal kurtuluş savaşları art arda patladı ve imparatorluklar çağının sonu göründü.

Osmanlı da bir imparatorluktu. Osmanlı aydınları, subayları ve kimi siyasetçileri imparatorluğu derinden sarsan ulusal kurtuluş hareketlerini değerlendiremediler. Belki de siyasal kültürleri buna yetmiyordu. İmparatorluğa karşı başkaldıran Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar "hain, kalleş, arkadan vuran, sırttan hançerleyen, kahpe olarak nitelendiler ve "düşman" olarak göründüler. (İlle de kanıt isteyen varsa, sadece Ömer Seyfettin’in eserlerini okusa ikna olur.)

II. Abdülhamit’i tahttan indirip (1909) ve onun ardılı Sultan Reşat’ın siyasal etki ve yetkilerini çok köklü budayan İttihat Terakki önderleri (Enver, Talat, Cemal paşalar) dağılan, çözülen imparatorluklar arasında epey önde yer alan Osmanlı İmparatorluğu'nu yaşatmak için beyhude çabalar içindeyken, Birinci Dünya Savaşı macerası ile imparatorluğu tümüyle yok etmenin eşiğine getirmişken Mustafa Kemal çok daha gerçekçi ve isabetli bir tercihle "anayurt" olarak tanımlanan Anadolu topraklarını koruyup, orada bir Türk ulus-devleti kurma hedefine kilitlendi.

19 Mayıs 1919’da, dağılan imparatorluğun doğduğu Anadolu toprakları üstünde Ulusal Kurtuluş Savaşı başlatan Mustafa Kemal, Amasya (Haziran 1919) Erzurum (Temmuz 1919), Sivas (Kasım 1919) kongreleri duraklarından geçtikten sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da bir ulus devletin temellerini attı; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kuruldu ve TBMM’nin kayıtsız şartsız ulusal egemenliği temsil ettiği ilan edildi.

Mustafa Kemal ve onunla birlikte hareket eden asker ve sivil önderler TBMM'yi kurmak yerine bir askeri diktatörlüğü tercih edebilirler miydi?

Bugün için bu soru çok anlamlı değil. Ama 1920 Anadolusundaki koşullara bakılırsa, evet, bu mümkündü. TBMM gibi farklı seslerin, farklı çıkarların dillendirilebildiği, muhalefet eden grupların oluşabildiği bir kurum ayak bağı olarak görülüp tercih edilmeyebilirdi. Ama öyle olmadı.

Çoğu milletvekilinin bugün alıştığımız gibi sandıktan çıkmamasına, kimilerinin yerel eşrafın, aşiretlerin kendi aralarında kararlaştırılarak Ankara’ya gönderilmelerine, kimilerinin Ankara’dan uygun bulunup milletvekili yapılmalarına rağmen Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi savaş vurgunu yemiş topraklar üzerinde ve döneminin koşulları göz önüne alındığında ilerici, devrimci bir adımdı.

Burada gerçek demokratik kurallara uygun seçilmeyen milletvekillerine, bir Türk ulus-devleti kurularak, Kürtleri ve gayrimüslim diye anılan Rum, Ermeni ve Yahudileri yok saymasına bakarak Birinci Büyük Millet Meclisi iktidarını küçümsemenin, dahası reddetmenin akla uygun yanı yok. Birinci Dünya Savaşı sonrası art arda ulus-devletlerin kurulduğu bir çağdan söz ediyoruz. Ulus-devlet trenine son anda binen bir siyasal güçten söz ediyoruz. 1920 dünyasında ulus-devlet kurmak imparatorluklara son darbeyi vuran ilerici, devrimci hareketlerdir.

O yüzden 23 Nisan 1920 bayram edilesidir.

Ama bugün öyle değil.

* * *

Bugün egemenliğin kayıtsız şartsız halkın seçilmiş temsilcilerine ait olduğunu kuruluş ilkesi olarak benimseyen bir devletten çok uzağız.

Dünyadaki "başkanlık sistemler"ne uzaktan yakından benzemeyen, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerini hemen hemen yok etmiş bir ucube sistemle, "Cumhurbaşkanlağı sistemi" denen kerameti kendinden menkul bir başkan (Reis) ve onun seçtiği danışmanlardan ibaret bir ekip devletin dizginlerini elinde tutuyor. Bırakmamak için de her antidemokratik adımı pervasızca atıyor; atacağını belli ediyor. Muhalefeti demokrasilerin olmazsa olmazı olarak değil "siyasal düşman" olarak görüyor. Farklı düşünceyi tümüyle kendine bağladığı yargı eliyle cezalandırıyor.

Bu koşullarda 100 yıl önce bayram olan bugün hâlâ bayram mıdır? Çocukluğumdan kalma o çocuksu şiiri hatırlayın:

"Bugün 23 Nisan / Neşe doluyor insan"…

Evet, bugün 23 Nisan.

Neşe mi doluyor insan?

Yoksa…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"