22 Nisan 2010

Yine İtaat Kültürü, Yine Demokrasi Üstüne

Bütün dinler itaat ister: Sorma, sorgulama, itiraz etme. İtaat et ve söyleneni yap!..

Bütün dinler itaat ister: Sorma, sorgulama, itiraz etme. İtaat et ve söyleneni yap!..
Bütün generaller itaat ister: Sorma, sorgulama, itiraz etme. İtaat et ve söyleneni yap!..
Bütün şefler itaat ister: Sorma, sorgulama, itiraz etme. İtaat et ve söyleneni yap!..
Çocukluğumuzda başlar, okulda sürer gider, -erkekseniz- kışlada katıksızlaşır, hayatın her alanında, işte, partide, örgütte, siyasette her yanımızı kuşatır.
İtaat kültürü ile büyümüş, beyni itaat kültürü ile yoğrulmuş, hayatları boyunca sorup sorgulamaya kalkıştığında itilmiş, kakılmış, dışlanmış, örselenmiş, lanetlenmiş, cezalandırılmış sonunda itaat etmeyi bir yaşam tarzı olarak  içine sindirmiş analar, babalar, öğretmenler, imamlar, şeyhler, papazlar, rahipler, şefler, patronlar, müdürler, subaylar, parti önderleri şimdi sizden itaat isterler. İtaat etmeyeni iter, kakar, dışlar, lanetler, cezalandırırlar...
İtaat kültürünün kol gezdiği bu çorak topraklarda kırılgan demokrasi fidanı nasıl yeşersin, boy atsın, gürbüz ve güçlü bir ağaca dönüşsün?
*    *    *
Dinler özü gereği zaten sorgulanamaz buyruk, kural ve kabullerle donanmış. Göksel yasaların egemenliğini baştan benimsediğiniz anda artık “kul yapısı” demokrasiyle bağdaşmanız zordur.
Avrupa (özellikle batı ve orta) Avrupa bunu kiliseyi kiliseye çekilmeye zorlayarak ve din dışı alanlarda hiç bir hüküm üretemez hale getirerek aştı. Din, kişinin tümüyle bireysel tercihi, bireysel inanç dünyası olarak sınırlandı.
Ama İslam kendi içinde böyle bir hesaplaşma yaşamadı. Dahası İslam sadece “öteki dünyayı” değil, bu dünyayı da düzenleyen hüküm ve kurallar içeriyor. Hukukta kadının tanıklığını, miras hakkını reddederek; ticarette faiz ve kâr üstüne kurallar getirerek; medeni hukukun kökenlerini Karan hükümlerine dayayarak; siyasette İslam'ın egemen olduğu ülkelerle (ya da kavimlerle), gayri müslim ülkeler (ya da kavimler) arasındaki ilişkileri düzenleyerek  “semavi ve dünyevi” dünyayı uyulması zorunlu bağlarla tanımladı. Bu koşullarda ne, ne hakla sorgulanacak?
Milattan sonra 6. yüzyılın Arap Yarımadası'ndaki ahlak kurallarını, gelenek ve göreneklerini günümüze taşıyan kimi hükümleri sorgulamaya kalkıştığınız anda “küfür” cephesine savrulmanız kaçınılmaz ve küfre sapmış kafir için İslam'ın hukukunda da, devlet yönetim anlaşıyışında da açık seçik yaptırımlar var.
Yani başının belaya girmesini istemeyen için en iyisi sorgulamamak...
Peki bu koşullarda kırılgan demokrasi fidanı nasıl yeşersin, boy atsın, gürbüz ve güçlü bir ağaca dönüşsün?
*    *    *
Askeri yapılar da sorgulatmaz ve sorgulamaya kalkanı cezalandırır. Çok değil birkaç yıl öncesinde bu ülkenin askeri binalarının cephesinde nal gibi harflerle “Orduya sadakat şerefimizdir” yazıyordu. Sadık olmak zorunda olan neyi, nasıl sorgulasın ki?
Çocukluğundan bu yana “Biz asker milletiz... Biz ordu milletiz” teraneleri ile büyüyen, daha ilkokulda her sabah “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye and içerek büyüyen çocuklar aslında itaat etmeyi öğreniyorlar. Öğrenmekten de öte bilinçleri bu itaat kültürü ile kavruluyor.
Peki bu koşullarda kırılgan demokrasi fidanı nasıl yeşersin, boy atsın, gürbüz ve güçlü bir ağaca dönüşsün?
*    *    *
Bu ülkede kuşaklar ve kuşaklar Ziya Gökalp’in “ Ben, sen yokuz, biz varız / Hem oğan hem kullarız” dizelerini, “Gövde senin, can onun / Dökülecek kan onun / Sen öl ki o yaşasın...” dizelerini okullarda şiir diye okutularak sadece berbat bir şiir tadıyla zehirlenmediler, aynı zamanda birey olmanın ayıp, devlete hizmet etmenin erdem sayıldığı bir itaat kültürüyle de derin bilinç sakatlanmalarına uğradılar...
Peki, bu koşullarda kırılgan demokrasi fidanı nasıl yeşersin, boy atsın, gürbüz ve güçlü bir ağaca dönüşsün?
*    *    *
Siyasette şeflerin acımasızca dayattığı itaat kültürünü çiğnemeye kalkanın sonu nedir?
Lafı uzatmamak için kestirme bir örnek: Meclis'te Anayasa değişikliği tartışılıyor. Peki AKP içinde bir tek milletvekili de yok mudur bu değişikliklere karşı çıkan? 336 milletvekilinin tümü de “evet” verdiğine göre “yokmuş” mu diyeceğiz, “korkmuş” mu diyeceğiz? Şefe itaat etmeyenin sonundan korkmuş...
Aynı soruyu CHP, MHP ve BDP için de soralım. Yok mudur bu milletvekillerinin arasında “Ben farklı düşünüyorum ve seçilmiş bir birey olarak oyumu kendi düşüncelerim yönünde kullanacağım. Parti yönetiminin aldığı bağlayıcı kararlar beni bağlamaz” diyebilecek bir yiğit?
Görünen o ki yok. Yani millet idaresinin tecelli ettiği söylenen TBMM’de itaat kültürüne başkaldıracak bir yiğit yok...
Peki bu koşullarda kırılgan demokrasi fidanı nasıl yeşersin, boy atsın, gürbüz ve güçlü bir ağaca dönüşsün?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"