18 Kasım 2013

Yine aynı soru: Diyarbakır’da ne oldu?

Bence “Diyarbakır olayı”nın iki yüzü var. Bir: Hükümet barış sürecini geri dönülmez olarak niteledi. İki: Türkiye’nin en yakıcı sorunu olduğunu bıkıp usanmadan ve bıktırmacasına tekrarladığım Kürt sorununun çözümü açısından Diyarbakır buluşmasını olumladım

 

Saymaya çalışalım:
Bir dizi özensizlikle gölgelenmiş de olsa kitlesel ve siyasal bir gösteriye tanık olduk. Miting gibi bir açılış töreni; toplu nikah, bölgede çok sevilen iki Kürt sanatçının İbrahim Tatlıses, Şivan Perwer düeti…
Başbakanın konuşmasındaki “Dağdakiler inecek hapishaneler boşalacak” vurgusu…
Başbakanın ilk kez Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini ziyareti…
Başbakan’ın  Kuzey Irak özerk yönetiminden söz ederken, anlamsız inadı bırakıp uluslararası kullanımdaki Irak Kürdistanı Özerk Yönetimi nitelemesini telaffuz etmesi.  
Barzani’den Erdoğan’a, Şivan’dan Tatlıses’e herkesin üstüne basa basa barış demesi, barışı savunması, barış dışı çözümleri reddetmesi…
BDP’lilerin Barzani ziyareti öncesindeki burukluk, hatta kırgınlıklarını bir yana bırakıp evsahibi olmayı yeğlemeleri, protesto eylemi yerine misafirseverlikte kusur etmeme çabaları…
Barzani ve Başbakan için Rojava’nın bir sorun olduğu besbelli iken en azından kamuoyu önünde  itirazlarını, karşı oluşlarını açıklamamakta özen göstermeleri…
Törenin ertesi gününde Barzani ile BDP arasında görüşme, buluşmaların devam etmesi ve Barzani’nin barış sürecini destekleyeceğine ilişkin gönül alıcı cümleleri vurguyla tekrarlaması…
*    *    *
Olumluluklar sıraladım..
Sadece bunları sayar, sadece bunlara bakar ve bununla yetinirsek önceki gün Diyarbakır’da yaşananlar gerçekten de Türkiye’nin en yakıcı sorununun çözümüne giden yolda iç açan, yürek ferahlatan kazanımlar.
Daha sonra kapalı kapılar ardından konuşulan ve eğer varıldıysa anlaşmalar üstüne yorum da değerlendirme de yapmak –bence- mümkün  değil. Bazı meslektaşların sanki toplantıyı içeriden izlemiş gibi “Şu dört noktada anlaştılar” diye yazmalarını da “Olabilir ama bilmiyorum, aslında siz de bilmiyorsunuz” diye karşılamaktan yanayım.
Yine kimi meslektaşların önde gelen kimi BDP’lilerin ortalıkta görünmemeleri, kimilerinin de görünmelerini “BDP/PKK kanadında çatlak” yollu değerlendirmelerine gelince…
Gelmesek daha iyi. 
Gazetecinin gönlünden geçenleri değil kanıtlayabileceği gerçekleri yazmasından yanayım.
*    *    *
Bence “Diyarbakır olayı”nın iki yüzü var.
Bir: Hükümet barış sürecini geri dönülmez olarak niteledi ve Erdoğan konuşmasında kendini büyük ölçüde bağladı.
Kuşkusuz hâlâ cevapsız sorular var: 
Tamam “geri dönülmez” ama nereye kadar gider?
O gidilecek nokta PKK/BDP çizgisinin kabul edebileceği bir nokta mıdır ?
Son soruya AKP’nin gidilecek aşamayı çok aşağı çekmesi, BDP/PKK kanadının aşırı noktalara yükseltmesi ve her iki tarafın geri adım atmayı, uzlaşmayı reddeden bir yörünge izlemeleri halinde süreçte geri mi dönülür, olduğu yerde mi sayılır sorusu şimdilik cevapsız…
Yine de Diyarbakır buluşmasının barış sürecine zararlı değil yararlı bir gelişme olduğunu belirtmek gerek.
Bağlarsak: Diyarbakır’da esen barış rüzgarı, epeydir buzdolabında duran barış sürecine ivme kazandırabilir ve bu Diyarbakır buluşmasının desteklenmesi gereken olumlu yanıdır.
*    *    *
İki: Türkiye’nin en yakıcı sorunu olduğunu bıkıp usanmadan ve bıktırmacasına tekrarladığım Kürt sorununun çözümü açısından Diyarbakır buluşmasını olumladım. 
Ancaaaak…
Türkiye’de bu sorun mutlu sona ulaşsa, silahlar kalıcı olarak sussa, savaşbaltaları toprağa gömülse, provokatörlerin bile çaresiz kalacağı bir iç barış kurumsallaşsa, pekişse bile dört ülkeye bölünmüş Kürtlerin sorunları çözülmüş olacak mı?
Son soruya ek: Türkiye’de sorunun çözüldüğünden mutlu Kürtler, öteki parçalardaki Kürtlere dönüp “Valla hevaller, biz sorunumuzu çözdük. Darısı başınıza ama bu artık sizin sorununuz” mu diyecekler?
Bunu göze alabilecek bir Kürt siyasetçisi siyasal olarak intihar etmiş, Kürtler arasında ise yüzüne tükürmeye bile değmez bir “caş” olmuş demektir.
“Ortadoğu’nun bütün Kürtlerini mutlu edebilecek çözüm nedir” sorusuna Barzani’in verdiği cevap ile Öcalan’ın verdiği ve gerek BDP yönetiminin, gerek Kandil’in benimsediğini kişisel olarak da gözleyebildiğim cevap farklı.
Çok farklı.
Ortak bir noktada buluşamayacak kadar farklı ve birbiriyle çelişik…
Oysa bu önemli. Çünkü Kürtlerin sorunu sadece Türkiye’de başarıya ulaşmış barış süreci ile ya da Irak Kürdistan’ında kurulacak bir Kürt ulus-devleti ile çözülmeyecek.
Rojava bunun bir kanıtı. Hem de kanıtlardan sadece birisi…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"