Magripten (=Batıdan) Maşrıka (=Doğuya) Kuzey Afrika allak bullak. Dahası Maşrık’ta altüstlük Afrika’yı aştı Asya’nın yakın doğusuna ulaştı. Fas, Cezayir, Libya, Tunus, Sudan, Mısır, Arap emirlikleri, Suudi Arabistan, Yemen, Suriye, Irak, İran, Filistin... Kimi patladı, kimi fokur fokur kaynamakta. Şairin “Buhara inkılâbıdır suyun” dediği günler yaşıyoruz. Belki de bir çağ dönümü...
Gel de çoşma... Gel de “Duvar” yıkıldığında “Tarihin sonu geldi” diye uluyan sırtlanlara keyifli bir “nanik” çekme...
Ama abartılı umutlar beslemekten de kaçın.
Evet, tarihin en kadim kavimlerinden Arap halkları ayağa kalktı. Tunus’ta başardı; Mısır’da başardı; Libya’da bıçak sırtında. Öteki ülkelerde su kaynama noktasına doğru hızla ısınmakta...
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da halkları tutsak kılmış; petrol kaynaklarından akan petro dolarlarla semirmiş, şişmiş dünün aşiret şefleri, bugünün prensleri, kralları, darbe ile ele geçirdikleri iktidarlarda kazık kakmış subayları ile bütün diktatörler titriyor. Hiçbir silahın alt edemeyeceği bir güç ayakta. İstatistik rakamlarına dönüşmüş ölümler bu dipten gelen dalga’nın hızını kesmiyor, tersine artırıyor.
Ama yine de abartılı umutlar beslemekten de kaçın.
Tunus’ta Bin Aligillerin, Mısır’da Mübarekgillerin elinden koparılıp alınan; Libya’da belki de bu satırlar yazılırken Kaddafigillerin de elinden alınacak olan; öteki ülkelerde er geç koparılıp alınacağa benzeyen iktidar bundan sonra kimin, kimlerin eline geçecek?
O ülkelerde en örgütlü ve donanımlı güç olan ve tarihsel olarak yeni diktatörler yaratması kaçınılmaz ordu tepelerinin eline mi geçecek; yoksa Irak’ta Saddam’ı, Suriye’de Esat’ı yaratan Baas ideolojisinin mi? Yoksa özgür düşünceyi de, kadını da, emekçileri de, aydınları da, sanatçıları da dinsel kıskaçlarla boğacak kökten dinci siyasal İslamın mı?
Yoksa halkın mı?
Bu sorular henüz cevapsız.
* * *
Unutmayalım kitlesel boyutlara ulaşan halk hareketleri en zalim rejimleri, kanlı diktatörleri yıkmayı başardılar.
Tarih bunu somutluyor ve kanıtlıyor.
Ama aynı halk hareketlerinin, başarıya ulaşmış kitlesel başkaldırıların adil, özgür, eşitlikçi ve esen bir düzen kurmakta aynı başarıyı gösterdiklerini söylemek güç.
Tarih bunu da somutluyor ve kanıtlıyor.
Suriyeli köle Euno milattan önce 136’da Sicilya’da tarihin ilk ve en büyük köle ayaklanmasını başlattı. Önüne gelen Roma lejyonunu yene yene başkent Roma’nın kapılarına dayandı. Oradaki son savaşta yenildi. Öldürülmeden önce “Romayı yendik ama köleleştirilmiş ruhları yenemedik” dediği rivayet olunur.
Trakyalı köle Spartaküs de en büyük köleci imparatorluk Roma’yı dize getirdi. Güney İtalya’da bir kaç yıl süren bir “özgürleşmiş köleler” düzeni kurdu. Ama bunu kalıcı kılamadı. Yenildi...
Peki, diyelim yıkmayı başaran ama kurmayı başaramayan Euno da, Spartaküs de hatta onlardan yüzyıllar sonra Paris Komünü de tarihsel olarak erkendi ve üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi adil, özgür, eşitlikçi ve esen bir düzen yaratmaya elvermiyordu...
Peki ya sonrakiler?
Hayır, sosyalizm kuruculuğunda başarısız kalan Sovyetler Birliğini, Doğu Avrupa’nın birçok ülkesini, Çin’i, Arnavutluk’u, Yugoslavya’yı sormuyorum. Onlar bir başka yazının vee bir başka tartışmanın konusu.
Ama meselâ Nikaragua, meselâ Kamboçya, meselâ Vietnam, meselâ İran, mesela...
* * *
Eski Yunan ve Anadolu uygarlıklarının felsefi, bilimsel birikimlerini koca bir ortaçağ boyunca saklayıp rönesans dünyasına aktaran; tıpta, astronomide, matematikte, edebiyatta ilkleri yaratan Arap halkları acaba yıkmayı başardıkları gibi kurmayı da başarabilecekler mi?
Umut etmek hakkımız. Ama “halk devrimi” kavramının şiirine kapılıp ileride düş kırıklıklarına uğramamak için aşırı umutlar beslemekten kaçınmak da hakkımız...