01 Temmuz 2014

Yiğitler çıksın ekrana…

Evet, yiğitler çıksın ekrana ve ne düşündüklerini, Cumhurbaşkanı seçilirlerse ne yapıp edeceklerini onların ağzından dinleyelim

Aklımdaydı. Ha bugün ha yarın derken geciktim. Kadim arkadaşım İbrahim Betil önaldı, önerdi.

Çok yalın bir öneri; hem Cumhurbaşkanı adaylarına, hem TV kanallarına, özellikle haber kanallarına çok açık bir çağrı:

“Cumhurbaşkanı adaylarını tanıyalım. Adaylar farklı konuları TV’lerde karşılıklı konuşsunlar. TV kanallarını Cumhurbaşkanı adaylarıyla birlikte program yapmaya çağırıyoruz.”

Bu bir öneri. Change.org’da imzaya da açıldı.

Katkım olsun, öneriyi biraz daha açayım:

Marifet öyle adaylardan birini tek başına ekrana çıkarmak değil, üç adayın üçünü de aynı programda, aynı anda bir araya getirmek.

Böyle bir gelenek batıda var. Özellikle Amerika’da, Başkan adayları birkaç kez televizyonda karşı karşıyla geliyorlar. Bir gazeteci-moderatörun yönlendirmesiyle çeşitli konulardaki görüşlerini açıklıyorlar. Seyirci aralarındaki farkları, sorunlara yaklaşımlarını, çözüm önerilerini dolaysız olarak adayların kendi ağızlarından öğrenme fırsatı buluyor. Sonuçta oyunu kime vereceğine karar verirken bu gözlemler oyu üzerinde etkili oluyor.

Biz de ise böyle bir gelenek yok. Aday tek başına çıkmayı tercih ediyor. Genellikle sorular soracak gazeteci(ler)  onun siyasal çizgisine yakın biri oluyor. Çanak sorular demesem bile, istenmeyen soruların yer almadığı  sade suya tirit, kaba bir propaganda konuşması oluyor. Çoğu kişi de biraz baktıktan sonra başka bir kanala zaplayıp zıplıyor.

Oysa doğru olan, değerli olan, anlamlı olan “yiğitler”in hep birlikte ekrana çıkmaları. Moderatör gazeteci de hepsine eşit uzaklıkta durabilecek bir meslektaş olmalı. (Aslında “Ben olmalıyım” diyeceğim ama adımı baştan yıpratmamak, şansımı kaybetmemek için demiyorum…)

Evet, yiğitler çıksın ekrana ve ne düşündüklerini, Cumhurbaşkanı seçilirlerse ne yapıp edeceklerini onların ağzından dinleyelim.

Mesela Tayyip Erdoğan başkanlık sisteminden ne anladığını, neden böyle bir sistem istediğini, parlamenter sistemde ne gibi sakıncalar gördüğünü, Anayasa değişmedikçe başkanlık sistemini nasıl uygulamayı düşündüğünü, en azından “koşan, terleyen bir cumhurbaşkanı”nın ne anlama geldiğini filan bir açıklasın; bilelim.

Mesela Ekmeleddin İhsanoğlu hangi özelliklerinden dolayı MHP ile CHP’nin onun adı üstünde mutabık kaldıkları bir Cumhurbaşkanı adayı olduğunu kendi açısından bize anlatsın. Laiklik, dışpolitika, milliyetçilik, Kürt sorunu üstüne yaklaşımlarını  bize açıklasın; bilelim.

Mesela Selahattin Demirtaş bir Kürt politikacı olarak tanınmış, ünlenmişken, bütün Türkiye halklarını kucaklayacak bir cumhurbaşkanından ne anladığını, bunu nasıl ete kemiğe büründüreceğini bize anlatsın; bilelim…

Adayların en azından bazılarının bunu kendiliklerinden kabul edeceklerini, TV kanalından gelen bir telefona hemen “Aaa, tabii çok iyi olur. Ne zaman ve saat kaçta” diye soracaklarını sanmıyorum. Ama belki toplumsal bir baskı yaratılabilirse gönülsüz de olsa üç adayın birlikte ekrana çıkacakları bir TV programına, hatta birkaç TV programına razı olabilirler…

Yan çizen olursa biz de yazar çizeriz. “Bu adayın ötekilerle eşit koşullarda TV ekranına çıkıp boy ölçüşmeye gözü yemedi. Bu kadar kendine güvensiz,bu kadar ödlek bir adayı niye seçelim ki” diye sorarız ve haklı oluruz…

Bunun yolu galiba İbrahim Betil’in change.org’daki çağrısını imzalamaktan geçiyor. Aklınız yattıysa tıklayıverin

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"