22 Kasım 2021

Yeni bir tartışma çizgisi: Helâlleşme

Cumhuriyet’in kurucu partisi olan ve o dönemin yükünü de taşıyan ve 1967’den beri kendini sosyal demokrat olarak tanımlayıp bir türlü sahici bir sosyal demokrat partiye dönüşemeyen CHP bu zorlu sınavı başarabilir mi?

Herhalde farkındasınız, nur topu gibi bir tartışma, yer yer de itişip kakışma konumuz daha oldu: Helâlleşme...

Tartışma, itişip kakışma derken CHP’lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helâlleşme” önerisini anlamayan, anlamak için çaba göstermeye de yanaşmayan ulusalcı kesimlerden ve helâlleşme kavramından “sınıf uzlaşmacılığı” gibi bir sonuç çıkarmayı becerebilen ve bunun devrimciliğe krem süreceğini iddia edenlerden söz ediyorum. Bunlar çok dar ama çok yaygaracı gruplardan oluşuyor.

Kimileri bu helalleşme sonunda Tunceli’ye Dersim denmeye ve “Dersim tertelesi” bir cankırım hatta soykırım olarak nitelenmeye başlarsa kaygısında…

Kimileri “Diyarbakır Hapishanesi” ile helalleşme sonunda Kürt siyasal hareketiyle el ele tutuşmaya, Kürt sorununa savaşçıl değil barışçıl çözüm arayışına uzanırsa paniğinde…

Kimileri “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı herkese Türk denir” demagojisi (=içi boş laf kalabalığı, safsata) terk edilir, Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere, Rumlara, Süryanilere uygulanan devlet şiddeti kabul edilirse telaşında…

Devlet tapıncıyla bilinci sakatlanmış ve zehirlenmiş kimileri ise Cumhuriyet tarihi boyunca devletin yaptıklarıyla yüzleşmeye gidilir de, İttihat ve Terakki iktidarından miras kalan ve daha da yaygınlaştırılan “sermayenin Türkleştirilmesi” hedefli devlet suçları mahkûm edilirse, devlet itaat edilecek bir kurum olmaktan çıkar, kendisinden hesap sorulan, sorulabilen bir toplumsal aygıta dönüşürse korkusuyla boğuşuyor…

*   *   *

Sanırım öncelikle Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği, Edirne Hapishanesi’nden sesini duyuran Selahattin Demirtaş’ın daha da derinleştirerek desteklediği helâlleşme kavramını açıklamak gerek.

Bu konuda derinlemesine bilgilenmek isteyenler geçen haftanın Oksijen gazetesinde yazan tarihçi Ali Yaycıoğlu’nun “Helâlleşme üzerine” başlıklı yazısını okumalılar.

O tam sayfaya yayılmış yazıyı burada özetlemek bile mümkün değil. Yine de “helâlleşme” kavramının yüzleşme ve hesaplaşmayı da ister istemez içerdiğini vurgulamasına değer biçmek gerek. Ayrıca Ali Yaycıoğlu’nun bu Arapça kökenli terimin Türkçe’ye geçerken “helâlleşme” olarak işdeşlik kipiyle donandığını,  “birinin, bir hakkı birine helal etmesi”nden daha zengin bir içeriğe kavuştuğuna işaret etmesi de tartışmaya önemli bir katkı.

Burada Kılıçdaroğlu’nun helalleşme derken ne kastettiğini anlattığı grup konuşmasını yazılı olarak aktarmakta yarar var. Daha da geliştirilmesi, içeriğinin ve kapsamının genişletilmesi gereken bu sözler kanımca bir belge değeri taşıyor:

- 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helâlleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurlarıyla helâlleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkûmlarıyla helâlleşeceğiz. Mahalleleri gasp edilip sürülen romanlarla helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Mahkemelerle süründürülen askerlerimiz ve aileleri ile helâlleşeceğiz. Bugün Londra'ya göç etmiş en parlak beyinlerimiz ile helâlleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz'ın ailesi ile Soma ile helâlleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede, o insanlarımızla helâlleşeceğiz. Çorlu tren kazasında can veren 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel ile, mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helâlleşeceğiz, Ahmet Kaya ile helâlleşeceğiz.

*   *   *

Cumhuriyet’in kurucu partisi olan ve o dönemin yükünü de taşıyan ve 1967’den beri kendini sosyal demokrat olarak tanımlayıp bir türlü sahici bir sosyal demokrat partiye dönüşemeyen CHP bu zorlu sınavı başarabilir mi?

(Parantez açıyorum. Hatırlayın, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) lideri, 1970’de Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın Aralık 1970’te Varşova’da Yahudi Gettosu’ndaki soykırım anıtı önünde diz çöktüğü ve kendisine, partisine ve ülkesine onur kazandırdığı gibi bir yüce adım atabilecek mi?  O dönemde Alman Medyasında Willy Brandt’dan “İnsanlığın birkaç adım önünden giden kişi” diye söz edilmişti. Parantezi kapatıyorum)

CHP böyle bir yüzleşme adımı atabilecek mi?

Göreceğiz…

Helâlleşilecek toplum kesimleri (kişiler değil toplum kesimleri) bu “hesaplaşma, yüzleşme, helâlleşme” sürecinde yapıcı bir yaklaşım gösterebilecekler mi?

Göreceğiz.

Ya neredeyse hakaret sınırında cümleler kurarak karşı çıkan, itiraz eden, helâlleşme çağrısını bir siyasal suç olarak mahkûm etmeye çabalayan kesimler ne yapacak?

Boş verin.

Onlar bir avuç. Toplumsal karşılıkları yok denecek kadar cılız. AKP iktidarının değirmenine su taşıyorlar ve bu umurlarında değil.

Onlarla oyalanmaya gerek yok.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"