Bu e-gazetenin adı, geçen yazbaşı Tempo24 idi. Orada bir Tırmık yayınlandı. O Tırmık’ta şöyle bir paragrafçık vardı:
“...bu yaz sol’da sıcak geçecek. Hem de çok sıcak. Eğer yaz güneşinden iyi yararlanılırsa sonbahara da hasat var...”
Yazı geceler ve gündüzler boyu tartışarak, sorarak, sorgulayarak, olmayanı var etmenin yollarını arayarak geçirenler için yaz sahiden pek sıcak geçti; çok ter döküldü
Tabii bütün yazı vantilatör önünde oturarak ya da klima aygıtının serinliğine sığınarak geçirenlerin bunlardan haberi olmadı. Olmadığı için –mesela- bana rastladıklarında “Hani yaz sıcak geçecekti” diye sordular. Hele birini iyi hatırlıyorum. Ben kıyıdaydım, o göğsüne kadar denizin içinde. Saçlarından serin sular süzülürken sordu:
- Abi yaz sıcak mıcak dedin ama ben farketmedim...
Ne diyebilirdim ki?
* * *
Yaz sahiden sıcak geçti. Şimdi ise Tempo24 Tırmık’ından aktardığım paragrafçığın son cümlesindeyiz:
“...Eğer yaz güneşinden iyi yararlanırsa sonbahara da hasat var..”
Hasat bereketli mi olacak?
Zor soru.
Çünkü kolları sıvayanların, yola düzülenlerin önlerine koydukları hedef zor ve iddialı.
Solun merkezini yeniden inşa girişiminden söz ediyorum. Şu darmadağın olmuş, bölünebileceği kadar bölünmüş, emekçiler, mağdurlar, ezilenler, ötekileştirilenler, etnik, dinsel, cinsel kimliğinden dolayı dışlanan, mağdur edilenler için bir çekim merkezi olamayan sol’u yeniden ayakları üstüne dikme girişimi...
Daha önceki deneylerden sözde değil özde ayrılan bir proje. “Küçük olsun benim olsun” dar kafalılığını aşabilecek, kitlesel bir heyecan yaratabilecek, o kitleselliği bağrında buluşturabilecek ve barındırabilecek bir parti...
Bu sahiden de büyük ve iddialı bir hedef ve o yüzden de zor. Yolu tuzaklarla, engebelerle örülü.
Daha yola çıkılırken, ilk akla gelen, en kolay ve en berbat yöntem reddedildi: Bu parti, bir örgütler koalisyonu olmayacak.
Halbuki ne kadar kolay olurdu, ne kadar kolay kurulurdu. Şefler, şeyhler, ağır abiler, kerameti kendinden menkul önderler oturup pazarlık ederlerdi: Merkez Yönetim Kurulunda beş senden, üç bundan, sekiz şundan... Genel başkan şundan, öyleyse genel sekreter bundan... Parti Meclisinin yüzde 22’si bundan, yüzde 17’si şundan, yüzde 34 buçuğu benden, geri kalanı kafakola alınacak enayilerden...
Çabuk ve kolay kurulurdu. Ama daha kuruluşunda “doğarken ölmüş” bir partinin tabutu önünde saf tutulurdu...
Zor olan seçildi.
Örgütler koalisyonu değil, özgür bireylerin gönüllü birliği ilkesi üstünde yükselecek bir büyük buluşma hedeflendi.
İster siyasal arenadaki yerini “sol” olarak belirleyen, kendini solcu olarak tanımlayan ancak şu anda herhangi bir siyasi örgüt ya da hareketin ya da grubun çatısı altında yer almayan tek tek bireyler olsun, ister Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) çatısı altında, ister 10 Aralık Hareketinde, ister ÖDP’de barınamayacağını ya da barındırılmadığını görüp kopan Özgürlükçü Sosyalist Harekette (ÖSH), ister Ali Balkız ve arkadaşlarının sözcülüğünü yaptığı Alevi derneklerinde, örgütlerinde yer almış olsun, herkesin grupsal bağlarını kapının önünde bırakıp solun büyük buluşması’nda eşit ve özgür bireyler olarak yer alacağı bir siyasal örgütlenmenin adımları atılıyor.
Kimilerinin doğum sancıları çeken bu oluşuma mesafeli durup, “Hele bir görelim bakalım” diyeceklerini biliyorum. Haklıdırlar. Solun yakın tarihinde yoğurdu üfleyerek yemelerini gerektirecek ve haklı kılacak pek çok etmen ve kötü deneyim var.
Şu aşamada sorumluluk, büyük buluşmayı örmek üzere kolları sıvayan, elini taşın altına sokan ve bu iddialı, çok iddialı proje için çaba harcayanların sırtında.
Ezberini bozamamak, solun bütün renkleriyle aynı çatı altında buluşmayı hedeflememek, ülkedeki yoksulların, mağdurların, ezilenlerin, itilen kakılanların, düşüncesi yüzünden başı belaya giren ya da girebilecek olanların, etnik, dinsel, cinsel kimliği yüzünden ötekileştirilmişlerin umudunu da bir kez daha gömmek olacak...
* * *
Bu köşede bu büyük buluşma atılımı, bu siyasal meydan okuma üstüne daha çok yazı okuyacaksınız. Bugünkü Tırmık bir başlangıç olsun...