05 Ocak 2011

Yasa Yanlış, Yargı Daha Yanlış

Dün gazetelerde, televizyonlarda toplumun adalet dulgusunu derinden zedeleyen haberler...

Dün gazetelerde, televizyonlarda toplumun adalet dulgusunu derinden zedeleyen haberler ardarda geldi. Cinayet işlemek, cinayete azmettirmek dahil 6 suçtan yargılanan karanlık dünyanın ünlülerinden Sedat Şahin serbest bırakıldı. Domuz bağı ile adam sorgulayıp öldüren, sonra da gömen Hizbullah katilleri serbest bırakıldı.  Bu satırlar yazılırken ağırceza mahkemeleri ellerindeki dosyalarda tutukluluk süreleri epey uzamış sanık dosyalarını incelemekte. Önümüzdeki günlerde daha da çarpıcı tahliye haberleri alacağız. Yine önümüzdeki günlerde tutukluluk süreleri epey uzamış kimi sanıkların tahliye taleplerinin reddini de okuyacağız.
Ve yepyeni bir tartışma konumuz olacak. 
- Oooo, filanca tahliye edilmiş. Herifin katil olduğu aşikar ama Yargıtay henüz karar verememiş diye serbest bırakılıyor...
- Yav bu olacak iş mi? Herif bilmem kaç kişinin kanına girmiş, eroin satmış, ırza geçmiş, çete kurmuş, şimdi serbest; öteki eline silah almamış, toplantılara katılmış, konuşmuş, yazmış, içeride... Rezalet bu değilse nedir ?
Peki sorun nerede ?
Cevabım başlıkta: Yasa yanlış, yargı daha yanlış!

*    *    *

Hukukun kadim ve önemli bir ilkesi var: Geciken adalet adalet değildir...

Modern toplumlarda “zor kullanma” yetkisi devletin tekelindedir.  Devlet organlarınca kararlaştırılıp yürürlüğe konmuş yasalara göre suç işlediği düşünülenleri devletin silahlı güçlerinden polis alır, önce savcının, ardından yargıcın karşısına diker. Yargıçta o suçun işlendiğine ilişkin güçlü bir kanı oluşmuşsa ve o kişinin serbest yargılanması sırasında kaçma  ya da kanıtları karartma, tanıkları caydırma olasılığı varsa o kişi tutuklanır ve tutukluların da konduğu hapishanelerden birine tıkılır. Sonra yargılama süreci başlar. Sürecin sonunda yargıç (ağırcezada yargıçlar) bir karar verir: Beraat ya da ceza.
Diyelim ceza kararı çıktı. Ceza eğer tutuklu olarak hapishanede bulunulan süreden daha uzunsa, tutukluluk süresi cezadan düşülür ve suçlu cezanın kalanını yatar.
Diyelim  beraat kararı çıktı. O zamam devlet “pardon” der. Tutuklu olarak hapishanede bulunulan süre ise o kişinin hesabına “alacak” yazılır. İleride hapis cezasını gerektiren bir suç işlerse, o “alacak” cezadan düşülür.
Mesela bu satırların yazarının “alacak” hesabında 1980 öncesinde 3 yıl 7 aylık bir “pardon” birikmişti. 1991’de siyasal göçmenlikten ülkesine dönünce “pardonlar”  düşüldü ve  Sağmalcılar Cezaevinde sadece  62 gün yatarak özgürlüğüne kavuştu...
Ama cezaevi arkadaşları arasında hesaplarında 12 yıl “pardon” birikmiş, gencecik bir delikanlı iken girdiği hapiste orta yaşlara yaklaşmış çok “volta arkadaşı” vardı. 
Sizce bu “pardon” denmekle geçiştirilebilir bir halt mıdır ?
Bir insanın yaşamından 12 yılı (hem de 12 Eylül hapishanelerinin koşullarında geçen 12 yılı) zor kullanarak çalıp sonra “pardon” demeye kimin hakkı olabilir. 
Dersini iyi çalışmamış, mesleki birikimi, hukuk kültürü sığ savcıların tutuklanmasını istediği, hukuk bilgileri ve kültürleri ve mesleki birikimleri savcılardan farksız yargıçların tutuklama kararı verdiği insanları bu sürenin sonunda pardon deyip serbest bıraktığınızda olan nedir?
En hafif deyimiyle: Hukukun ırzına geçilmesi, adaletin ayaklar altına alınmasıdır...   

*    *    *

Bigün ülkemizde yürürlükte olan Ceza Yasası (TCK), Ceza Mahkemeleri Yasası (CMK) ve cezaların infazına ilişkin yasalar utanç verici sakatlıklarla, eksikliklerle, haksızlıklarla örülü.
Sıradan bir ceza davasının mahkemece karara bağlanması yıllar, itiraz edilip Yargıtay’a başvurulduysa yıllar, yıllar ve yıllar sürüyor. 
Ve adının başında “adalet” yazan bakanlık doğru dürüst bir yasa çıkarmaktan aciz, çağdaş ceza yasalarından kopya çekmeye bile üşenecek kadar tembel.
Yargıçlar “Aslolan sanığın serbest yargılanmasıdır” temel hukuk ilkesini ya hiç öğrenmemiş ya çoktan unutmuş.
Hukuk alanındaki tartışmalar “HSYK değişsin mi, değişmesin mi... Anayasa Mahkemesine yargıçların seçimi şöyle mi olsun, böyle mi olsun” gibi yüksek(!) konulara odaklanmış ve yargı erkinde, adalet aygıtında hüküm süren yetersizlik, ilkellik, çağdışılık ise görmezden gelinmiş.
Böyle bir sistemde yurttaşın adalet duygusunun yerlerde sürünmesine, adalete güveninin neredeyse tümüyle yok olmasına şaşmak niye?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"