03 Ağustos 2010

Yargının Zembereği Boşalırsa...

Benim derdim bu yargı organlarının hoşlanmadığım kararlar vermesi değil. Hiç değil. Ben hoşlanmayabilirim ama...

Bu köşede yüksek yargının tepelerinde, mesela Anayasa Mahkemesi’nde (367 kararını hatırlamak yeterlidir), mesela Yargıtay Genel Kurul’unda (Pınar Selek dosyasını hatırlamak yeterlidir), Yargıtay’ın en ünlü 9. Dairesi’nde (Hrant Dink’in mahkûmiyet kararını hatırlamak yeterlidir)  aşırı siyasallaşma, hukukun değil ideolojinin borusunun öter hale gelmesi epey tırmıklandı. Böyle giderse daha epey tırmıklanacak...
Benim derdim bu yargı organlarının hoşlanmadığım kararlar vermesi değil. Hiç değil. Ben hoşlanmayabilirim ama hukukun (biçimsel olmayan, öze, adalete ilişkin) gereği yerine geliyorsa söyleyecek sözüm yok. İçimden başka türlü gelse de adalet duygusunu zedelemeyen kararları tırmıklamamaya özen gösterdim, becerebildiğim kadar frene bastım...
Balyoz davası ile ilgili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 23 Temmuz’da 102 emekli ya da görevli (muvazzaf) subay hakkında verdiği “yakalama” kararı açıklandığında da önce duraksadım.
Duraksadım çünkü...
Bir kere şu özel görevli ağır ceza mahkemelerine oldum bittim kuşkuyla bakıyorum. Hukuk fakültelerinin birinci sınıfında öğretilen o çok temel hukuk ilkesinin, “doğal hakim” kuralının ucundan kıyından çiğnendiğini düşünüyorum. Bu mahkemelerin DGM’lerin yerine kurulduğunu düşününce kuşkularım güvensizliğe sıçrıyor.
Keza “özel görevli savcılar”a da aynı kuşkuyla bakıyorum. Böyle bir savcı sınıfı yaratılmasının hukuksal kılıfa uydurulmuş “Bize bir eli sopalı lazım” edebiyatının bir yansısı olduğunu düşünürüm. 
Bu mahkemelerin verdikleri kararlar, böyle savcıların düzenledikleri iddianameler benim gönlümden geçenlere tamı tamına uysa bile onları adalet duygusunu zedeleyen kurumlar olarak görüyorum.
Buraya kadarı epey teknik (hukuk tekniğinden söz ediyorum) itirazlar, kaygılardı.
Ama 102 emekli ve görevli subay hakkında çıkarılan “yakalama” kararı kaygılarımı itiraz noktasına taşıdı.
Nazik bir konuda kalem oynattığımın farkındayım. Bir savcı “Görülmekte olan bir davayı etkilemeye teşebbüs” ya da  “Görevli mahkemeyi küçük düşürme” gibi gerekçelerle dava açabilir.
Benim niyetim kimseyi küçük düşürmek değil. Tam tersine haddimi ve bilgimi aşsa da hukuku savunmak gibi has niyetler taşıyorum.
Eski Ceza Yasasındaki “gıyabi tutuklama” kuralının yerine getirilen bu “yakalama” kararının alındığı tarih ve aynı mahkemenin ilk duruşma günü olarak Aralık 2010’u vermesinden sonra bu kararın “Hukuksal mı, siyasal mı?” olduğu tartışmalarına ebelik etmemesi de olanaksız. Hele Türkiye’deki yargının alabildiğine siyasallaştığı, ideolojik tercihlerin hukuksal ilkelerin önüne geçebildiği gözönüne alınırsa bu tartışma kaçınılmaz.
Evet, TSK’nın komuta kademesinin yeni piramidinin oluşacağı Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısına sadece bir hafta kala böyle bir karar alınıyor ve konunun çok acil olmadığı besbelli ki Aralık 2010’a duruşma günü veriliyor. 
Gel de bu kararın salt hukuksal kaygı ve gerekçelerle verildiğine, yargının siyasallaşmasına yeni bir örnek oluşturmadığına inan!..
Nitekim yakalama emri çıkarılanlardan emekli orgeneral Çetin Doğan ile bir başka emekli albay dışında yakalanan filan yok.
Eee, hani anayasasında hukuk devleti yazan bir ülkedeydik?.. Bir mahkeme kararını kim hangi güçle durdurabilir, savsaklayabilir, geciktirebilir? Çağdaş demokrasilerde bu haltı yiyen polis müdürü de, vali de önce kendini yargıç karşısında bulur.
Kimsenin tutuklanmasını istiyor değilim. Yakala emri çıkaranların kaçacaklarını sanmıyorum ve bu kof bir sanı değil. Benzerlerini son bir kaç ayda yaşadık ve bir jandarma albayı dışında kaçma eğilimi gösterene rastlamadık. ,
Ama yine de ortada bir mahkeme kararı var, ben hoşlanmasam da, siz hoşlanmasanız, beğenmeseniz de bu karar uygulanmak zorunda.
Ama uygulanmadı.
Niye?
Cevabı son bir haftada Ankara’da devletin tepesindeki sivil ve üniformalı zatların gece yarıları yaptıkları uzun toplantılarda olsa gerek.
Eeee, bu zatların verecekleri karar, uzlaşacakları formül hukuki değil siyasidir.
Öyleyse “Türkiye’de yargı aşırı ölçülerde siyasallaşmıştır” diyen, böyle yazan  gazeteci tayfası suç mu işliyor?
Dedik a ülkemizde birçok kurum gibi yargının da zembereği boşaldı.
Üstelik bu sakıncanın nasıl giderileceğini, yargının saygın, güvenilir, sonuçlarından hoşlanmasak bile itiraz edemeyeceğimiz bir otoriteye nasıl kavuşturulacağını bilemiyorum. 
İçinizde bir bilen var mı?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"