Bu haftanın başında yeni adli yıl açıldı. Her adli yıl başlangıcında olduğu gibi Yargıtay Başkanı konuştu. Önemli bir konuşmaydı. Gel gör ki önce Trakya’yı, sonra İstanbul’u basan sel,Yargıtay Başkanının bu önemli konuşmasının üstünü iyiden iyiye örttü.
Doğrusu Yargıtay Başkanı’nın 68 sayfa tutan konuşmasını satır satır, paragraf paragraf ele almak, konuşmanın bütününden fışkıran “yargıçlar devleti” özlemini didiklemek isterdim. Ama korkmayın, hafta başının günceli ne yazık ki geride kaldı. Okurların sabrını sınamaya hakkım yok.
Ama o konuşmanın satırları arasına sıkıştırılmış bir cümle, hatta cümle bile değil, bir cümlecik vardı ki atlamaya, sorgulamadan geçip gitmeye hiç niyetim yok.
Yüksek yargıç Hasan Gerçeker Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumuna ilişkin tartışmalara değinirken aynen ve şöyle dedi:
“...Ülkemizin bu konudaki özgün koşulları, demokrasi bilincinin yeterince gelişmemiş olması dikkate alındığında...”
Bu çok masum görünen cümlecik çok aşina, çok bildik... Benim gibi uzun meslek yaşamında üç buçuk darbe (28 Şubat’ı buçuk darbe sayıyorum da), uzun, çok uzun yıllar süren sıkıyönetimler altında yaşamış biri için çileden çıkmanın, öfkelenmenin yeterli nedeni...
Oysa içinizden bazıları o cümleyi okuyunca “Eveeeeet. Doğru. Ne var bunda yadırganacak” dediniz...
Peki öyleyse şu soruya da cevap verin bakalım:
Yüce Yargıç Hasan Gerçeker’in sizi “demokrasi bilinci yerleşmiş” yurttaşlar arasında saydığını ya da varsaydığını nereden biliyor ve çıkarıyorsunuz ?
Ola ki “Hasan Gerçeker’in tanıklığına ihtiyacım yok.Ben kendimi demokrasi bilinci gelişmiş yurttaş olarak tanımlarım” filan diyenleriniz de çıktı. Peki “Demokrasi bilinci henüz gelişmemiş olan yurttaşları” hangi teraziyle ölçtünüz? İçerde ve dışarda bıraktıklarınızı nasıl tarttınız ? Ya birileri çıkıp,size dönüp, dudak büküp “I-ıh, fena değil ama henüz tam da değil,. Biraz daha bilinçlenmeniz lazım” derse cevabınız ne olacak ?
1979 sonbaharında Selimiye Askeri Tutukevinde bir yüzbaşı bana “Lan gazeteci, öyle demokraaasiden sözedip durma. Senin demokraaasiyi anlaman için daha bir fırın ekmek yemen lazım” dedi. Diyecek lafım yoktu. Öğüdüne uydum, deve hamurundan beter asker tayınına yumuldum mecburen.
Belleğimde dipdiri duruyor. 12 Mart darbesinin de, 12 Eylül darbesinin de elebaşılarının ağzından dile getirilen gerekçelerinden biri de bu cümleydi işte:
-Halkımız henüz demokrasiye yeteri kadar hazır olmadığından...
* * *
Antik Yunan filozofu Platon (Eflatun) “Devlet” adlı eserinde “Yargıçlar devleti” der, “Seçkin, bilge yargıçların yöneteceği bu devlet adil olacaktır; bilge yargıçlar yasaları eksiksiz uygulayacak, haklı ve haksızı bilgece ayıredeceklerdir. O devlette adalet sadece adalet egemen olacaktır”.
Ama üstad “Hangi yasaları” diye sormayı ve bu canalıcı soru üstüne kafa patlatmayı ihmal edecektir...
Haydi Platon 2500 yıl öncesinde yaşamıştı ve kölelikle adaleti bile bağdaştırabilecek bir çağın çocuğuydu; o soruyu soramazdı diyelim.
Peki ya yüksek yargıç Gerçeker(ler)?
Yargıç olmayan ama kendini seçkin yurttaş olarak gören Gerçeker(ler)?
* * *
2009 Türkiyesinde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı kadar yargıçların ideolojik tutumlarını, kararlarını da sorgulamaya anamızın ak sütü gibi hakkımız var.
TESEV için Profesör Mithat Sancar ve Eylem Ümit "Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları" raporunu hazırlarken yargıç ve savcılara şöyle sordular:
- Devletin çıkarları mı, adaletin gerekleri mi? Demokrasi mi, güvenlik mi?
Alın size ağırlığı oluşturan eğilimin, ideolojik tavrın yansıdığı cevaplardan bir seçki:
- Ben devletçi hukukçuyum...
- Önce devlet gelir...
- Bir kere biz devletçi bir ekolden geliyoruz...
- Devlet olmazsa hukuk olmaz, biz de olmayız...
- Benim ülkem söz konusu olduğunda hukuk mukuk dinlemem...
- Devletim olmadıktan sonra benim bireysel özgürlüğüm hiçbir işe yaramaz...
* * *
Şimdi kendinizi bu yargıçlardan birinin karşısına dikin ve sizi yargıladığını düşünün.
Korktunuz mu ?
Korkmadınızsa aferin size. Ben korkudan titredim...
* * *
Haaa unutmadan...
Yüksek yargıç Hasan Gerçeker Yargıtay’a başkan olmadan önce Yargıtay 9. Dairesinin başkanıydı. O dairenin verdiği kararlardan birinde Şemdinli’de mahkum edilen “İyi çocuklar”ın beraati onaylandı.
Yargıtay’ın o dairesi, Hrant Dink’in, sabah akşam Türk düşmanlığı ile yatan kalkan, hayatlarını Türk düşmanlığı ile zehirleyen Ermeni diasporasına ve Ermeni milliyetçilere yönelttiği o eşsiz yazıdaki yanlış anlaşılması olanaksız cümlede, yani "Ermeni kimliğinin Türk'ten kurtuluş yolu gayet basittir. Türk'le uğraşmamak. Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı alan ise artık hazırdır. Gayrı Ermenistan'la uğraşmak. Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur...” cümlesinde Türklüğe hakaret suçunun işlendiğini keşfedip Hrant Dink’i 301. maddeden cezalandıran kararı da vermişti.
Ve o kararların altında yüce yargıç Hasan Gerçeker’in de imzası vardı...