Yılın da haftanın da ikinci yazısı ve yine Kürt sorunu üstüne...
Yılın ve haftanın üçüncü yazısı da öyle olursa şaşar mısınız?
Ama belki T24 okurları arasında itirazı olan da vardır.
İtirazınıza itirazım var.
Bana bu ülkenin Kürt sorunundan daha önemli, daha yakıcı, daha acil çözüm isteyen bir başka sorunu varsa söyleyin, aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadarıyla onu yazalım, tartışalım...
Ne dersiniz?
Var mı?
Siz –varsa- itirazınızı düşünedurun, ben “soru-cevap” ekseninde bir Tırmık yazacağım.
Buyrun.
* * *
Medya, özellikle kendilerini “haber kanalı” olarak tanımlayan televizyon kanalları, TSK açıklaması gelene kadar 35 yurttaşımızın kendi ülkesinin savaş uçakları tarafından bombalanarak yok edilmelerini yok saydı. Habler değeri tanımadı. Meslek adına, o kepazelikte hiç tuzu bulunmayanlar için bile utandırıcıydı.
Ama kepazelik TSK açıklaması geldikten sonra da sürdü. Kimileri “Öldürülenler PKK’lı değil ama kaçakçıymış... Operasyon kazası... Irak sınırındaki olay... 35 kişinin ölümünü protesto edenler Taksim’i savaş alanına çevirdi... Katırlar silah taşıyor olabilirdi...” gibi kimilerini meslek adına kederli bir gülücükle, kimilerinde sahici bir mide bulantısıyla okuduğumuz, seyrettiğimiz haberler ardı ardına suratımızda şamar gibi şakladı.
Sonra ince ağır ahkâm kesenler sahneye çıktı. Bu kez de tartışma “Yanlışlığa yol açan istihbarat kimden geldi” sorusu üstünde yoğunlaştırıldı.
Son soruyu daha da inceltip “Yanlış istihbarat MİT’ten geldi. MİT içinde Ergenekoncu bir damar Hükümete tuzak kurdu... Yok öyle değil, PKK dinlendiğini bildiği telefon ve telsiz konuşmalarıyla TSK’yı yanılttı... Hayır hayır, bu kasten yanlış verilen istihbarat Barzani’den gelmiş olabilir. Türkiye Kürtleri’nin kendisine meyletmesini sağlamak için...” gibi analizler (analiz?) de okuduk, dinledik.
Bu tutum halen süregeliyor. İlle de istihbaratın kaynağı üstünde yoğunlaşılmakta.
İlk bakışta bu doğru bir tutum. Öyle ya yanlış istihbarat nereden, hangi kurum ya da kişiden geldiyse o yakalanacak, kamuoyu önünde teşhir edilecek ve...
Ve sonra ne olacak?
35 çocuk yaşama mı dönecek?
Tamam, bunun mümkün olmadığı belli, o zaman başka türlü soralım:
- Yanlış istihbaratın kaynağı bulununca artık bu ülkenin savaş uçaklarının bu ülkenin yurttaşlarını bombalayıp öldürmesi son mu bulacak?
Yanlış istihbaratın kaynağı aranmasın demiyorum. Ama Uludere cankırımına yanıt arayışlarının bu soruda kilitlenmesine de itirazım, hem de şiddetli itirazım var.
35 çocuğun ölümüne “Beter olsunlar” diye yaklaşan insanlıktan nasipsiz zavallılar üstüne bir şeyler söyleyip yazmaya gerek yok herhalde.
Ama yüreği içtenlikle yananlar istihbaratın kaynağı ile oyalanmak yerine “Bu savaş niye var ve bu savaş niye sürüyor” sorusuna odaklansalar gerek.
Bu soru sorulmadıkça ya da Uludere’deki cankırımı üstüne soru böyle sorulmadıkça nice 35 yurttaşımızın ölümüne yine tanık olabiliriz; yıllardır, 26 yıldır olageldiğimiz gibi...
* * *
Kestirmeden yineleyelim:
“Yanlış istihbaratın kaynağı ne ve kim” sorusu bizi olsa olsa Uludere cankırımının sorumlularına götürür ve orada kalır.
Oysa...
“Bu savaş niye var ve bu savaş niye sürüyor” sorusu bizi, dürüstçe cevaplandığında, bir daha Uludere cankırımlarının olmayacağı bir geleceğe taşır.