Biliyorum bu Tırmık bitip, T24’e yollanıp, ekranda belirinceye kadar bayatlayacak. Öylesine bir bilgi-belge fırtınası yaşıyoruz. Benzerini daha önce görmedik; çapını da, olası sonuç ve etkilerini de şimdiden kestirmek zor.
Dahası elektronik çağında, elektronik iletişimin sağladığı olanaklar sayesinde bugüne kadar kapalı kapılar ardında sürdülüen “siyasal suç” nitelikli eylem ve kararlarda büyük bir yara mı açıldı ve Dünya bir zorunlu saydamlaşma sürecine mi giriyor yoksa yine kapalı kapılar ardında bazı uğursuzların tezgahladığı bir manipulasyon (=saptırma) operasyonu ile mi karşı karşıyayız...
Bilmiyorum. Bilmiyorsunuz.
Göreceğiz.
Ama ilk izlenim “Washington’un lağımları patladı” dedirtecek gibi. Lağımlardan fışkıran pislik sadece ABD devlet aygıtının kilit kurumlarını değil, ABD’nin Dünya üstündeki işbirlikçilerini de tepeden tırnağa sıvamakta. Pazar geceyarısından bu yana yeryüzünde ama özellikle Ortadoğu’da (Türkiye de bir Ortadoğu ülkesidir değil mi !) azımsanmayacak sayıda erkek ve kadın uykusuz geceler geçiriyor, kamuoyu önüne donsuz gömleksiz çıkarılma korkusu ile kıvranıyor.
Yani iyi oluyor...
Gerçi Wikileaks’ın internet sitesi çökertildiği için bilgi ve belgeleri kamuoyuna iletme işlevi yüklenen beş medya devi (Amerikan New York Times, İspanyol El Pais, Fransız Le Monde. İngiliz The Guardian ve Alman Der Spiegel) ABD diplomatlarına bilgi, belge sızdıran işbirlikçilerin adlarını ve kimliklerini gizli tutacağa benziyorlar ama çoğunu tahmin etmek zor olmayacak (gibi).
Şimdi “Ne var bunlarda; hep bildiklerimiz” diyerek küçümseyenler çıkacak; ayrıntılara takılıp 250 bin belgenin en önemli yanının Tayyip Erdoğan ve ve bazı bakanlarının İsviçre bankalarına kadar uzanan mali ilişkileri olduğunu düşünecek, ötesine bakmayacak ve “Keşke Tayyip Erdoğan’ın günahları bundan ibaret olsaydı” diyen bencileyin münafıklara kulak bile asmayacak; kimileri sıkılacak, bıkkınlık içinde “Ne bu be... Yeter artık... Durmadan Wikileaks belgeleri ile mi uğraşacağız. Başka konu mu yok allahaşkına” filan deyip –mesela- İstinye Park’ta kim kimin elini tuttu; dün gece kim kimi ş’aaptı muhabbetine gömülecek...
Mesleğine saygısı olan ve okuruna, seyircisine, dinleyicisine borçlu kalmak istemeyen gazeteci tayfası ise “Ergenekon İddianameleri” günlerini hatırlayıp, hayıflanacak, “Ulan ne güzel günlermiş.Topu topu beş altı bin sayfalık belgeler taramıştık. Şuna bak 250 bin sayfa bu meret” diyecek ve dev ölçülerde bir pöstekinin tüylerini tek tek saymaya başlayacak.
Son cümleye mim koyun. Dün gece ekranları, bugün gazeteleri kaplayan bilgilerin, yorumların, analizlerin tümü 250 bin metrelik bir dağın sadece 30 – 40 metresine dayanıyor. Geride kalan ise... Üüüüüfff ki üff üfff...
Ayrıca henüz ABD elçilerine, diplomatlarına, casuslarına bilgi sızdıran “yerli” alçakların ya da daha kibar deyimle “köstebeklerin” adları açıklanmadı. Ama er ya da geç onlar da belli olacak. Asıl o zaman seyredeceğiz gümbürtüyü...
Şu aşamada söylenebilecek olanı Tırmık’ın başlığına koydum: Washington lağımları patladı !
Darısı Moskova, Roma, Londra, Paris, Berlin, Madrid, Pekin, Kahire, Ankara ve benzeri kentlerin lağımlarının başına...