Bütün yazı limanda geçirdik. Haziran sonu demir attık. Bugün Eylül; yani sonbahar başladı... Koca bir yaz geçip gitti. Üstelik yaz boyu pek keyifli rüzgârlar esti. Yazıcılık mesleğinde kulaç atan, yelken basanların iştahını kabartacak, parmaklarının ucunu kaşındıracak rüzgârlar... Bizcileyin limanda demirli yatanların hayıflandığı rüzgârlar...
Yaz başından bugüne değişen ne ?
Bir kere adımız değişti, kısaldı, T24 oldu. Balkan Türklerinin ağzıyla vurgularsak: Te Yirmidört, “Ne aranıp durursun, işte Yirmidört” der gibi.
Demesi kolay. Ama bakalım sahiden “Te Yirmidört” dedirtebilecek miyiz ? Okurların dürüst, doğru, sığ olmayan ve bağımsız haber ihtiyacını ve hakkını sahiden ete kemiğe büründürebilecek, haberin doğrusuna, dürüstüne ihtiyaç duyan okurlara “Te Yirmidört be cancağızım” dedirtebilecek miyiz?
Zor iş !
Habercilik pahalıdır. Bizim bütçe ise epey cılız...
Habercinin meslek kıdemi, deneyimi belirleyicidir. Bizim ekip ise pek genç. (Yaş ortalamasını tek başıma ben yükseltiyorum).
Habercilik katır inadı, Eyüp Peygamber sabrı, tükenmeyen enerji ister. Bak bunda galiba iyiyiz ! (Ben hariç).
Ve haberciliğin en kilit, en başat koşulu: Bağımsızlık !
Bir sermaye grubundan bağımsızlık.
İktidarda ya da muhalefette bir siyasi partiden, gruptan, hareketten bağımsızlık.
Bir ideoloji çerçevesinde bir araya gelenlerin oluşturduğu hareket, cemaat, -laik ya da değil- tarikat örgütlenmelerinden bağımsızlık...
Eh, işte burada T24 pek rahat, pek iddialı. Çünkü elini, kolunu, kalemini, bilgisayarını, habercisini, haberi değerlendirecek yazı işleri ekibini bağlayacak her türlü ilişkiden bağımsız. Adı üstünde: E-Gazete... Kâğıda, mürekkebe, milyonluk baskı aygıtlarına (rotatif), basılan gazeteleri okura ulaştıracak kamyon filolarına ihtiyacı yok. Kasasındaki üç kuruşu, büyüyüp serpilince daha çok parası olursa onları da insana, sadece insana yatırması gerekiyor. Mesleği gazetecilik olan, haberi yorumla, analizle, magazinle, fotoğrafla, grafikle destekleyecek “insan”a...
Bu meslekte bağımsızlık ancak böyle sağlanır ve T24 bu bağlamda “tam bağımsız...”.
* * *
Bugün “Vira demir” diyoruz. Bu gemi bütün yaz limanda kalafata çekildi. Boyası tazelendi; aksayan bölümleri elden geçirildi; tayfalar takviye edildi.
Artık haber okyanuslarının azgın dalgalarına doğru yelken basma günüdür...
Başarırsak bunu ne sermayenin gücü, ne pahalı tanıtım kampanyalarının rüzgârı, sadece ve sadece gazetecilik yapan gazeteciler başarmış olacak.
Başaramazsak kusur yine bizde, sadece gazetecilik yapan gazetecilerde olacak...
Ustalarımdan biri bıkmadan vurgulardı:
- İki meslek vardır ki, derdi, palavra kaldırmaz... Biri komedyenlik, öteki gazetecilik. Adam kalkar “Ben iyi komedyenim” der. “Güldür öyleyse” dersiniz. Güldüremiyorsa bitti. Komedyen filan değildir. “Beni anlamadıkları için gülmüyorlar” deyip seyirciyi suçlarsa gülünç olan kendi olur... Öteki palavra kaldırmayan meslek gazeteciliktir. İyi gazeteciysen okur seni bulur, anlar ve değer verir. Böyle olmuyorsa suç senindir. Kötü gazetecisindir vesselam...
Ustam haklı...
* * *
Bugün 1 Eylül. Dünya Barış Günü.
Barış’a çok yakın ve çok uzak bir ülkede; barışın değil şiddetin ve zorbalığın sesinin gür çıktığı bir dünyada T24 zor denizlere yelken açıyor...
Haydi bakalım: Vira demir !..
Rastgele !..