“Can Yücel’in Datça’daki mezarı kimliği belirsiz kişilerce parçalandı.”
Bu kadar...
Beni dakikalarca ekrana, sonra da daha uzun dakikalarca öfkeye kilitleyen haber bu kadar.
Böylece Mehmet Aksoy’un ikinci “ucubesi” de yok edildi.
İlki, Kars’taki “İnsanlık Anıtı”ydı ve daha tamamlanmamıştı. Ucube mi değil mi sorusunu, yarım heykele bakıp ciddi ciddi tartışanlar olmuştu. Gülüp geçmiştim.
Dün sıra Datça’daki ucube’ye geldi.
Oysa o anıtsal mezar benim için bir mucize idi.
Mehmet Aksoy, Can Yücel’in ölümünü duyduğu gün “Ben yapmalıyım, o adamın mezarını ben yapmalıyım” dedi. Öyle de oldu. Aile ile görüştü ve kolları sıvadı.
Eski Datça’daki o tepede haftalarca güneşi, ışığı, akşam alacasını, şafak ağartısını, bulut kaplamış gökyüzünü, Akdeniz güneşiyle ışıyan gökyüzünü gözledi. “Heykel ve ışık bir bütünün birbirini tamamlayan parçalarıdır” dedi. Anlamayanlara anlatmaktansa ışığı gözlemeye devam etti.
Mermeri oğlundan daha iyi tanır. Sonunda karara vardı, Afyon’a gitti. Afyon mermeri adeta saydamdır; ışık geçirir. Dünyada bir eşi daha yok derler.
Afyon mermeri Datça’ya taşındı. Phidias’ın bilmem kaç göbekten torunu mudur nedir, Hatay’ın Yayladağ’ından Mehmet Aksoy günlerce çekicinin rüzgarını duya duya Datça’daki baraka-atelyede Afyon mermerini yonttu.
Kendi anlatsın:
- ...Mezarlık bir tepede. Tepe denize bakıyor. Arkadan güneş batıyor. Tepe çok uygundu. Tam güneş batarken arkasına geliyordu taşın. Taşta da bir yuvarlağın içinde bir bebek var. Yani rahimdeki bir bebek. Bereketi, doğurganlığı anlatıyor. Lafla tarif edemem. Görmek gerek. O yuvarlak aslında dünyayı, doğurganlığı anlatıyor... Bebek gibi. Yani yaşamın tekrarı... Yeniden yaşam. Yahut “Hep öyle genç kal”. Can Yücel şiiri gibi... O bebeği anaya bağlayan bir kordon var.
O mezar tayının önündeki bir su yoluna bağlanıyor. Su yaşamdır değil mi ?..
Eğer yolunuz Datça’ya düşmedi ve göremediyseniz yazık!.. Datça’ya yolunuz düştü de o heykeli (yani mezarı, yani mezar taşını, yani anıtı) görmediyseniz çok yazık!..
Akşam güneşi vurduğunda Afyon mermerinden yontulmuş taşın içinde bir mucize olur, ana rahminde kıvrılmış bir bebek belirir. Bebeği anaya bağlayan kordon, bir su yoluna açılır ve oradan incecik, şiir gibi bir su akar. Hepsinin altında Can Yücel yatar. En ileri yaşında bile en delikanlı şiirleri yazmış Can Yücel...
* * *
Berlin’e bir cigara içimi uzaklıkta, Potsdam’da bir anıt var. Adı Meçhul Asker Kaçağı. O anıtı da Mehmet Aksoy yonttu.
İzmir’in Selçuk kasabasında boyutları şaşırtıcı bir anıt-heykel var. Adı Kurtuluş Savaşı. O anıtı da Mehmet Aksoy yonttu.
İstanbul’da Boğaz’da şimdi Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı olan Huber Köşkü’nün bahçesinde İo heykeli var. Zeus’un aşık olduğu, güzeller güzeli İo’nun heykeli. Boğazın kadınsı kıvrımlarını İO’nun bedeninde yinelen bir heykel o. O heykeli de Mehmet Aksoy yaptı.
İstanbul Levent’te İş Bankası kulelerinin giriş kapısının önünde Kibele Ana’nın heykeli var. Çok memeli tanrıça Kibele’nin. Memelerinden bereket fışkıran Kibele’nin heykeli. Memeler açıkta. Günah öyle bir şey olsa gerek. O heykeli de Mehmet Aksoy yaptı.
Berlin’de Kranold Meydanında “Haberci Bulutlar” heykeli var... İstanbul’da İMKB bahçesinde Ayı Boğa Heykeli var... Berlin’de... İstanbul’da... Ankara’da...
Onların hepsini Mehmet Aksoy yaptı.
Kars’taki heykeli yıktıran Recep Tayyip Erdoğan’a, Datça gibi bir cennete belediye başkanı olmuş mollaya, Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın yerine Kaşar Peyniri Anıtı diktirmek için kolları sıvamış Karslı mollaya, İstanbul Tophanedeki İşçi Heykelinin önce kollarını kıran, sonra kafasını koparanlara ve buna “İnsan suretinde taş yontmak Allahla yarışa kalkmaktır. Ağır günahtır” fetvasını verenlere, hasılı kravatlı, kravatsız mollaların tümüne haber ederim. Kapın balyozunuzu, gürzünüzü, tokmağınızı, koşun. Mehmet Aksoy’un kırılacak, yok edilecek daha çooook ucubesi var.
Kırın, yıkın, yok edin... Gazanız şimdiden mübarek olsun...