Adam uçaktan inmiş, çok ağır bir çantayı zor bela taşıyarak gümrükten geçerken gümrükçü kuşkulanmış.
- Ne var o çantada, diye sormuş...
Bizimki pişkin, omuz silkmiş:
- Hiiiç, demiş, tavuk yemi var...
Gümrükçü iyice kuşkulanmış, almış çantayı heriften, açmış. Çanta tepeleme saat dolu...
Gümrükçü, pişkin kaçakçıya dönmüş:
- Hani tavuk yemi vardı içinde? Silme saat dolu bu çanta...
Adama pişkin dedik ya, omuz silkmiş:
- Valla ben bunları tavuklarımın önüne serpiyorum. Ondan sonrası tavukların sorunu. İster yerler, ister yemezler...
* * *
Ülkenin bunca yakıcı sorunu varken, “İmralı – Kandil – Ankara üçgeni”nde bir şeyler kımıldarken ve bu “şeyler” ülkenin yakın geleceğini belirleyecek; “Kanlı günlere mi gideceğiz, barışa doğru bir adım mı atacağız?” sorusuna cevap verebilecek önemdeyken, emekli general Sabri Yirmibeşoğlu, yıllar sonra medyanın karşısına çıktı.
Çıktı, çünkü Turgut Özal’ın oğlu, babasına yapılan suikastta Yirmibeşoğlu’nun da parmağının olduğunu ima eden bazı cümleler kurmuştu.
Emekli general Yirmibeşoğlu bu iddiayı deli saçması olarak niteledi, suikastı düzenleyene ilişkin bazı ilginç bilgiler de aktardı.
Emekli generalin bu suikasta karışıp karışmadığını bilemem. Medyanın karşısına geçtiğinde bu iddiayı yalanlamakla yetinse, daha gerilere gidip “ötmese” sanırım bu Tırmık yazılmazdı.
Ama Özel Harp Dairesi’nin kıdemlilerinden, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış, 12 Eylül sonrasına damga vurmuş dört yıldızlı generallerden biri. Özel Harp Dairesi’nin taaa kuruluş yıllarından itibaren, yani adı henüz Seferberlik Tetkik Kurulu iken görev aldığı söylenen kilit bir adam.
Fatih Güllapoğlu bir gazeteci. Cumhuriyet gazetesi okulunda yetişmiş; çok genç yaşta Cumhuriyet’in haber servislerinde yöneticilik yapmış eski bir meslektaş. Onu tanırım ve haberciliğin tüm kural ve tuzaklarını iyi bildiğine tanıklık ederim. Palavra haberin (asparagas da deniyor hani) gün gelince dönüp gazeteciyi vurduğunu bilecek kadar deneyimli ve bu tuzaklardan uzak kalmayı becerecek kadar meslek ahlakı gelişkin bir arkadaşımız...
Fatih, 1997’de bir punduna getirip General Yirmibeşoğlu ile bir söyleşi yaptı ve bu söyleşiyi kitaplaştırdı. Bir solukta okuduğumu ve mesleki kıskançlığıma engel olamadığımı iyi hatırlıyorum.
Kitaptan kısa bir bölüm aktarayım.
Emekli Orgeneral Yirmibeşoğlu anlatıyor
- Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’deki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Özel Harp Dairesi olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? Harekât başlamadan önce Özel Harp Dairesi devredeydi. Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
Fatih bu son cümleciği kaçırmıyor tabii:
- Pardon Paşam anlamadım. 6-7 Eylül olayları mı?
-Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi, Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı... Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
Fatih Güllapoğlu’nun kitabı 1997’de, dönemin saygın yayınevlerinden Tekin Yayınları’ndan çıktı. Aradan tam 13 yıl geçmiş. O kadar yıl emekli general Yirmibeşoğlu tek kelime etmedi. Yalanlamadı; inkâr etmedi.
Bugün kalkmış, CNN Türk kamerasının karşısına geçmiş göz döndürerek kükrüyor:
- 6-7 Eylül olayları ile ilgili sözlerim akademik düzeydeydi. Bu dava bir defa mahkemede yargılandı. Ben o zaman 1955’te garip bir üsteğmendim. Olaylarla ilgili isimler varken Sabri Paşa diye ortaya atmanın saçmalığını anlayamıyorum. "Muhteşem bir örgütlenme" demişim. Ben deli miyim bunları söyleyeyim. Bunları MİT’in yaptığı sonradan ortaya çıktı sanırım. Öyle gibi görüşüldü. O zamanlar Özel Harp Dairesi yok.
Bence yazının başındaki tavuk yemi fıkrasının kahramanı pişkin yalancı daha insaflı...
Öyle ya... General Yirmibeşoğlu’nun sözleri artık bize zeka testi filan yapma sınırına gelip dayanmış.
Örneğin 6-7 Eylül’e ilişkin sözleri akademik düzeydeymiş.
Vay be! Ya ben bunca yıl “akademik” kavramını yanlış biliyorum ya da General Yirmibeşoğlu tavuklarının önüne ha bire saat serpiyor.
Devam edelim:
- ... O zamanlar Özel Harp Dairesi yok...
Doğru, O zamanlar yoktu. Onun yerine Seferberlik Tetkik Kurulu vardı. Zaten bugün de yok. Onun yerine Özel Kuvvetler Komutanlığı var.
Yani Yirmibeşoğlu yine tavuklarını saat ile besliyor. Tabii tavuklar yerse...
Tavukları bilmem. Ama bizim yemediğimiz kesin.
En azından yakın tarihin en karanlık dönemlerini iyi bilen paşa, Güllapoğlu’nun kitabının çıktığı 1997’den bu yana 13 yıldır niye susup, bugün bülbül kesildiğini ve tavuk beslemeye kalktığını bize bir anlatsa iyi olacak.