05 Temmuz 2011

Tükürük Yalamadan...

Mahalle kahvesi sohbetlerinde idare eder de siyasetin en tepesinde...


“Tükürdüklerini yalayacaklar...”
Mahalle kahvesi sohbetlerinde idare eder de siyasetin en tepesinde üslûp bu olursa, bu, ülkedeki siyasetin düzeyinin de göstergesi olur.
Gelin biz bu düzeye inmeyelim ve “Bu kadar iddialı konuşanlar gün gelir tersini yapmak zorunda kalırlar” gibi uzunca bir cümlede karar kılalım.
Kilitli Meclis’te herkes (Haydi haksızlık etmeyeyim, MHP hariç herkes) yarın tersini yapmak zorunda kalacağı okkalı laflar etme yarışında.
En başta da Başbakan Erdoğan. Kasımpaşa kahvelerinin üslûbunu Meclis’e, siyasetin tepelerine taşımakta duraksamıyor. Yazının girişindeki alıntı-cümle bunlardan biri.  
Kılıçdaroğlu’nun  “Biz arkadaşlarımızı satmayız; onları almadan yemin etmeyiz” efelenmesi de ileride geri adım atma olasılığını gözardı eden okkalı laflardan biri.
BDP’lilerin “Hatip’i almadan Meclis’e gitmeyiz” sözü de o kanadı ileride zora sokabilecek, olsa olsa “Eee, n’apalım siyasette olur böyle şeyler; söylenir böyle sözler” kılıfına sığınarak üstesinden gelinebilecek iddialar.
*    *    *
Sondan, BDP’den başlayalım.
KCK tutukluları salıverilip Meclis’teki yerlerini almadan Diyarbakır’da kalma karar ve kararlılıklarını desteklediğimi, doğru bulduğumu daha önce yazdım. Ancak Hatip Dicle’nin durumu Diyarbakır’da değil, yasa çıkarma yetkisini tek başına taşıyan en yüksek devlet organında, TBMM’de çözülebilir. Üstelik ancak BDP’li 35 milletvekilinin yeralacağı bir Meclis’te...
Yarın için için kazanlar kaynayan CHP, başbakanın deyimine uygun olarak “tükürdüğünü yalar” ve Meclis’e dönerse BDP’nin yalıtılmışlığı kaçınılmaz hale gelir. Gerek ülke kamuoyunda, gerek Dünya kamuoyunda duruşlarını savunmakta zorluk çekecekleri kesin. Dahası böyle bir tavır pratikte parlamenter mücadeleyi reddetme anlamına gelir ki, bu “ovada değil dağda” siyaset yapmaya götürür. Tanıdığım pek çok BDP’linin tercihinin bu olmadığını biliyorum. Ama Hatip Dicle’yi Meclis’e taşımak değil, Hatip Dicle bahanesiyle parlamenter mücadeleyi reddetme eğiliminin varlığı da gözden kaçacak gibi değil.
Umalım siyasi mücadelenin incelik ve ustalık isteyen dili ve yolu BDP’nin tercihi olsun...
*    *    *
Gelelim CHP’ye...
Yoksa hiç gelmesek mi?
Yemin boykotunu sürdürebilmek çelik disiplinli bir örgüt gerektirir. Bu konuda BDP bile zorlanabilecekken, CHP gibi civataları iyiden iyiye gevşemiş; parti içinde herkesin ayrı bir havadan çaldığı bir örgütte zor değil, neredeyse imkansız.
Seçim sonuçlarını kendilerince yorumlayıp yeniden parti içi iktidarı ele geçirmek üzere kolları sıvayan “moruk kanat”  görünüşte pes etti. Sözcüleri bunu “...Kurultay toplanması isteğimizi, bu nazik ve kritik dönemde şimdilik durdurmanın çok önemli bir parti görevi olduğunu düşünüyoruz...” diye açıkladı. Hani argo deyimle “Ufala da civcivler yesin”.
Gel gör ki CHP’nin şimdiki yönetiminde de Baykal-Sav çizgisine sadık, hatta ona bile rahmet okutacak ölçüde sağa savrulmuş; demokrasiyi “Nerden çıktı başımıza bu bela” düzeyinde benimsemiş epey adam ve kadın var. 
O yüzden bu yemin boykotunu daha ne kadar götüreceklerini beni bırakın, kendileri bile kestiremiyorlar...
*    *    *
Şimdi sıra AKP’de...
Partinin lideri kibrini artık saklayamıyor. Yüzde 50 oy alınca “Artık her şeyi yapabilirim, kim ne
karışır” sığlığına saplandı. Oy sandığının demokrasilerde olmazsa olmazlardan biri olduğunu ama sadece biri olduğunu unutuyor; belki de bilmiyor.
Ama herhalde 550 iskemlesinin 170’i eksik bir Meclis’le yürüyemeyeceğini; eninde sonunda bir çözüm bulmak zorunda kalacağını biliyor. 
Ancak “Bunu kim yapacak” sorusuna cevabı ona yaraşır cinlikte. Kestaneleri ateşten kendi çıkarmayacak. Mesela Cemil Çiçek, kuşandığı Meclis Başkanlığı rütbesinin de vereceği rahatlıkla çözüm formülünü önerecek. Ama bunu o bulmuş, AKP de (yani Tayyip Erdoğan da) razı olmuş, lütfedip kabul etmiş olacak...
Ardından Tayyip Erdoğan bizlere dönüp “Demedim mi size, işte tükürdüklerini yaladılar” diyecek. Medyasıyla, millevekili ile, parti militanı ile kocaman bir kitle de  “Hey benim koçum liderim. O adama tükürdüğünü işte böyle yalatır” diye alkış tutacak...
Benim ise bu bezirgan siyasetinden yine midem bulanacak...
Sanırım sizin de...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"