Önce ben değil çağdaş Rus şiirinin yaşayan son ustalarından Yevgeni Yevtuşenko konuşsun. Yıllar önce bir şiirinde şöyle yazdı:
“Yıllar sonra hatırlayıp utanacak çocuklarımız/ Cesaret sayıldığını doğruluk denen şeyin...”
Şimdi sıra bende.
Yıllar ve yıllar sonra küçük torunum, tabii o zaman büyümüş olacak ve aklı pek çok şeye erecek, bugün futbolla sınırlı ilgileri çeşitlenecek, zenginleşecek, derinleşecek ve bana soracak:
- Dede, diyecek. Ben küçükken Fransa’da bir mizah dergisinin yazdıklarını, çizdiklerini beğenmeyen silahlı adamlar gelip 12 kişiyi öldürmüşler. Dünyadakigazeteciler o meslek arkadaşları ile dayanışmak için yürümüşler, yazmışlar, çizmişler. Türkiye’de de bir gazete onların dergisinden bir seçki yapıp yayınlamış.Adı Cumhuriyet’miş. Sen de gazetecisin. Sen o zaman ne yaptın dede?
Yaşlılıktan sislenmiş belleğim o an pırıl pırıl oluverecek. Koltuğuma yaslanacağım ve gülümseyeceğim:
- Ey oğlumun oğlu, senin deden o gün, işte o gazetede, Cumhuriyet’te çalışıyordu...
Torunumun gözlerinin derinliklerinde ışıyan gülücük yüreğimi ısıtacak ve ekleyeceğim: “Çünkü doğru olan buydu” diyeceğim ve ona Yevtuşenko’nun şiirinden iki dize fısıldayacağım.
“Yıllar sonra hatırlayıp utanacak çocuklarımız/ Bir zamanlar cesaret sayıldığını doğruluk denen şeyin...”
Torunum, dedesini anlayacak ve torunum belki de dedesiyle övünecek. Dedeye de bu mutluluk yetecek...
***
Cumhuriyet, Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıda 12 kişinin katledilmesinden sonra “Susmayacağını” ilan etmesine, yayınına kaldığı yerden devam etme kararı vermesine değer biçti. Bu kararı veren, verebilen bir yayına omuz vermenin meslek ahlakının ve Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan değerlerin bir gereği olduğuna inandı; Charlie Hebdo’nun son sayısındaki yazı ve karikatürlerden bir seçki yapıp yayımladı.
Bu ne kahramanlıktır, ne yiğitlik, ne cesaret gösterisi. Ödevdi, yerine getirildi.
Bu kadar.
Cumhuriyet’te Charlie Hebdo’nun yayın politikası ile mizah anlayışı ile mutabık olanlar var; çok mutabık olanlar var; az mutabık olanlar var; mesafeli duranlar var; hiç benimsemeyenler var.
Tıpkı siz okurlar gibi...
Ancak tartışılan ve omuzdaşlaşılan ne Charlie Hebdo’nun yayın çizgisi, ne mizah tercihi.
Cumhuriyet farklı görüş, duruş ve tercihlerin şiddetten tümüyle arınmış bir ortamda yarışmasını savunuyor ve şiddeti bir siyasal, ideolojik ya da dinsel mücadele yöntemi olarak kavrayan bütün hareketlere ve tutumlara açık seçik karşı çıkıyor.
Böyle bir ilkeyi benimsemişseniz günü geldiğinde susamaz, geçiştiremez, havalara bakıp ıslık çalamazsınız.
O gün gelmişti; o yüzden susmadık, geçiştirmedik, havalara bakıp ıslık çalmadık...
Biz cesur gaceteciler değiliz, kahraman gazeteciler değiliz, biz sadece sahici gazeteci olmaya çabalayan gazetecileriz.
***
Bu Tırmık bir anı ile noktalansın.
Sekiz yıl önce, 19 Ocak’ta Hrant Dink’in kalleş bir pusuda altı yırtık ayakkabıları ile AGOS’un önündeki kaldırıma boylu boyunca uzandığı o uğursuz akşamüstünden sadece birkaç saat sonra AGOS’un daracık odasında birkaç AGOS çalışanı ve koşup gelmiş birkaç gazeteci bir araya geldi. Uzun konuşulmadı. Kısa konuşuldu. Çok kısa:
- Gözyaşlarımızı sonra akıtalım; işimize bakalım. AGOS susarsa Hrant işte o zaman sahiden ölmüştür...
Bir avuç gazeteci AGOS’u tam gününde çıkardı.
Bu meslek böyledir. Bizi her gün sınava sokar. Bazı günler sınav daha zordur. Dün o günlerden biriydi. Zorba bir güç Charlie Hebdo’nun 10 mizah sanatçısının canını aldıktan sonra Cumhuriyet sussaydı o zor sınavda sınıfta çakardı. Öyle olmadı ve galiba o zor sınavdan da yüzünün akıyla çıktı...
Bana da yıllar ve yıllar sonra torunumun sorusunu gözümü kaçırmadan, kekelemeden cevaplayabilecek olmanın onuru kaldı.
Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.