Bir kaç günlük kaçamak bir tatil yapıyorsunuz.Yakın bir arkadaş grubuyla birliktesiniz. Aralarında ne siyasetçi var, ne meslek gereği siyasetten burnunu çıkaramayan gazeteci…
Üstelik Türkiye’de değil, Türkiye’nin burnunun dibinde de olsa bir başka ülkede, Yunanistan’da, Midilli Adasındasınız.
Öğlen vakti deniz kıyısında, akşamüstü ağaç gölgesinde, uzun oturulan akşam yemeklerinde ne konuşursunuz?
Şiir; gençlik anıları; anakara Yunanlıları ile ada Yunanlıları arasındaki davranış ve yaşam farkları; çoluk çocuk, torba torun üstüne kâh keyifli, kâh kaygılı sohbetler ?..
I-ıh… Uyku saatleri dışında hemen hep birlikte olan grup, gezerken de yüzerken de, yerken de, içerken de siyaset konuşuluyor. Berbat erişime rağmen bir yolunu bulup internete girip Türkiye’den ayrıntılı haber alınmaya çabalanıyor,
Haber dediğim siyasi haber.
Siyasi dediğim: Barış süreci nereye gidiyor; Tayyip Erdoğan (dolayısıyla AKP) ne yapmak istiyor?
Öyle geyik muhabbetinden değil, Gezi direnişinden esinlenmiş mizahla yoğrulmuş sohbetlerden değil, kaygı, endişe, kötümserlik hatta korku içeren konuşmalardan söz ediyorum.
Çekilme sürecinin ardından tek bir adım bile atmayan AKP ve onun ciddiye alınır bir adım atılmayacağını pervasızca (ve nobranca) ilan eden başkanı gitgide elle tutulur, gözle görülür, kulakla duyulur oldular…
Peki, Kürt siyasal hareketi böylesine ağır ve kalleş bir kazık yerse buna cevabı ne olur ?
Dahası, bir Kürt ulus-devleti inşa etme hedefini reddettiğini taa 1999’dan beri ilan eden Kürt siyasal hareketinin “Ülke bölünecek” kaygıları ile askeri çözümlerde ısrar edenleri bile susturacak bir yörüngeye girmişliğini değerlendiremeyen bu siyasal körlük Türkiye’yi nereye götürür ?
KCK’yı “PKK’nın kent örgütlenmesi” gibi hiçbir ciddiyeti olmayan, sığ değerlendirmelerle mahkum eden kafalar Türk ve Kürt barışına giden yolun taşlarını mı döşerler, yoksa o yola dinamit mi döşerler ?
30 yılı geçmiş bir savaşın sonunda Kürt siyasal hareketinin, Öcalan’a TV cihazı verilmesi, hücre misali odasının birkaç metrekare büyüğü ile değiştirilmesi ile yetinmesini bekleyen bir kafa Kürtlere şiddete başvurmaktan öte seçenek bırakmadığını farkedemiyorsa, bu siyasal körlüğün aşılması nasıl mümkün olacak ?
Kentinde ne olacağına, neyin, nereye, neden yapılacağını karar süreçlerine katılarak belirleyecek kentlilerden, eşit yurttaşlık temelinde bir özgürlük mücadelesi veren Kürt siyasal hareketine kadar geniş bir yelpazeden güçlü bir itiraz çığlığı, caydırıcı gücü olan bir eylemlilik üretilmezse kendilerini mezbahaya götüren çobanın kavalını dinleyip yürüyen koyunlardan farkımız kalmayacak.
Testi kırılmadan bir vicdan ve adalet çağrısının ve çıkışının tam da zamanı galiba…
Ne dersiniz ?