04 Temmuz 2013

Testi kırılmadan…

Çekilme sürecinin ardından tek bir adım bile atmayan AKP ve onun ciddiye alınır bir adım atılmayacağını pervasızca (ve nobranca) ilan eden başkanı gitgide elle tutulur, gözle görülür, kulakla duyulur oldular…

Bir kaç günlük kaçamak bir tatil yapıyorsunuz.Yakın bir arkadaş grubuyla birliktesiniz.  Aralarında ne siyasetçi var, ne meslek gereği siyasetten burnunu çıkaramayan gazeteci…

Üstelik Türkiye’de değil, Türkiye’nin burnunun dibinde de olsa bir başka ülkede, Yunanistan’da, Midilli Adasındasınız.

Öğlen vakti deniz kıyısında, akşamüstü ağaç gölgesinde, uzun oturulan akşam yemeklerinde ne konuşursunuz?

Şiir; gençlik anıları; anakara Yunanlıları ile ada Yunanlıları arasındaki davranış ve yaşam farkları; çoluk çocuk, torba torun üstüne kâh keyifli, kâh kaygılı sohbetler ?..

I-ıh… Uyku saatleri dışında hemen hep birlikte olan grup, gezerken de yüzerken de, yerken de, içerken de siyaset konuşuluyor. Berbat erişime rağmen bir yolunu bulup internete girip Türkiye’den ayrıntılı haber alınmaya çabalanıyor,

Haber dediğim siyasi haber.

Siyasi dediğim: Barış süreci nereye gidiyor; Tayyip Erdoğan (dolayısıyla AKP) ne yapmak istiyor?

Öyle geyik muhabbetinden değil, Gezi direnişinden esinlenmiş mizahla yoğrulmuş sohbetlerden değil, kaygı, endişe, kötümserlik hatta korku içeren konuşmalardan söz ediyorum.

Çekilme sürecinin ardından tek bir adım bile atmayan AKP ve onun ciddiye alınır bir adım atılmayacağını pervasızca (ve nobranca) ilan eden başkanı gitgide elle tutulur, gözle görülür, kulakla duyulur oldular…

Peki, Kürt siyasal hareketi böylesine ağır ve kalleş bir kazık yerse buna cevabı ne olur ?

Dahası, bir Kürt ulus-devleti inşa etme hedefini reddettiğini taa 1999’dan beri ilan eden Kürt siyasal hareketinin “Ülke bölünecek” kaygıları ile  askeri çözümlerde ısrar edenleri bile susturacak bir yörüngeye girmişliğini değerlendiremeyen bu siyasal körlük Türkiye’yi nereye götürür ?

KCK’yı “PKK’nın kent örgütlenmesi” gibi hiçbir ciddiyeti olmayan, sığ değerlendirmelerle mahkum eden kafalar Türk ve Kürt barışına giden yolun taşlarını mı döşerler, yoksa o yola dinamit mi döşerler ?

30 yılı  geçmiş bir savaşın sonunda Kürt siyasal hareketinin, Öcalan’a TV cihazı verilmesi, hücre misali odasının birkaç metrekare büyüğü ile değiştirilmesi ile yetinmesini bekleyen bir kafa Kürtlere şiddete başvurmaktan öte seçenek bırakmadığını farkedemiyorsa, bu siyasal körlüğün aşılması nasıl mümkün olacak ?

Kentinde ne olacağına,  neyin, nereye, neden yapılacağını karar süreçlerine katılarak belirleyecek kentlilerden, eşit yurttaşlık temelinde bir özgürlük mücadelesi veren Kürt siyasal hareketine kadar geniş bir yelpazeden güçlü bir itiraz çığlığı, caydırıcı gücü olan bir eylemlilik üretilmezse kendilerini mezbahaya götüren çobanın kavalını dinleyip yürüyen koyunlardan farkımız kalmayacak.

Testi kırılmadan bir vicdan ve adalet çağrısının ve çıkışının tam da zamanı galiba…

Ne dersiniz ?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"