Yine Kürt sorunundan söz edeceğim ve yine kimilerinin “Yine mi? Yetti artık. Kabak tadı verdi. Başka konu mu yok yazacak” dediğini duyar gibiyim...
Başka konu’(lar) elbette var ama yine de soruya cevabım tek:
- Hayır, bugünlerde durmadan konuşmamız gereken konu bu: Türkiye’nin Kürt sorununu kansız, acısız, ağıtsız ve şiddetsiz çözebilmenin yolları, yöntemleri. Bu, bütün öteki konulara göre öncelik taşıyor...
Yakın bir arkadaşım çok ağır bir hastalıktan kıvranırken karısı –aslında son derece iyi niyetle- onu azarladı:
- Yetti artık, dedi. Durmadan bu hastalıktan söz edilmeyecek bu evde. Başka konu mu yok konuşacağımız?
Arkadaşım kederle gülümsedi:
- Bu hastalık beni için için kemirirken; acılar içinde kıvranırken nasıl başka konulardan söz edebilirim ki?
Odadakilerin hepsi sustu ve başını öne eğdi.
* * *
Bir kaç gün önce, Kürt siyasi hareketinin oluşturmaya çalıştığı sivil-siyasi örgütlenmelerden biri, Demokratik Toplum Konferansı (DTK) Diyarbakır’da geniş katılımlı bir çalıştay düzenledi.
Daha önce Öcalan’ın “avukat görüşmeleri” kanalıyla kamuoyuna aktarılmış olan hukuksal, kültürel, sosyal, ekonomik, ekolojik ve siyasal alanlarda, sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeniden ve farklı bir kavrayışla örgütlenmesini öngören bu öneriler demeti, “Çalıştay”da tartışıldı ve daha geniş bir tartışma düzlemine taşınmak üzere kamuoyuna açıklandı. Yerel yönetimlerde ve bölgelerde iki dilin kullanması bu önerilerden birisiydi ve sadece birisiydi.
Çalıştay sonrasında medya her ne kadar hasberciliğini “Eyvah ayrı bayrak istiyorlar... Eyvah özerklikle ülkeyi bölmek istiyorlar” havasında sürdürdü ama çalıştaya katılan ve katılmayan yazarlar konuyu ıskalamadılar. Son iki günde yalnız Milliyet ve Radikal gazetelerinde bile konuyu tartışan onlarca makale yayınlandı. Öteki gazetelerde de pek çok yazar köşesini bu konuya ayırma sorumluluğunu gösterdi, kendince tartışmaya katıldı.
Buna karşılık iktidar partisinin sözcüleri sadece yağıp gürlediler. Meclis Başkanı neredeyse BDP’nin kapatılmasını önerecek “sayın muhbir vatandaş” konumuna düştü.
Genelkurmay tartışmaya girmek bir yana, tartışmanın kendisini bile Cumhuriyet ilkelerine aykırı bulup açık tehdit içeren bir bildiri yayınladı.
Ulusalcı kalem erbabı üstüste ve ardarda, “İşte bakın vatanı bölme önerileri” diye gümbürtülü ama içeriksiz yazılar döşendi...
Sizce burada bir yanlışlık, bir aymazlık yok mu ?
Çalıştay sonunda ortayla çıkan öneriler demeti bir taslaktır. Hatta bir meslektaşın güzel deyimiyle “taslağın taslağı”dır.
İster hükümet kanadı, ister asker kanadı, ister ulusalcı kalemşörler yağıp gürlemek yerine “Bu öneriler şu şu şu bakımlardan sakıncalıdır, yanlıştır, imkansızdır, yararsızdır vb.” deseler ve neden öyle düşündüklerini gerekçeleriyle açıklasalar...
Genelkurmay tehdit edeceğine bu tartışmaların neden Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini yok etmek anlamına geldiğini anlatsa...
Hükümet “Hayır, sorun öyle çözülmez, böyle çözülür” deyip kendi karşı önerilerini –tabii varsa- ortaya dökse...
Ana muhalefet ağzını açıp iki laf etse...
Ülke daha sağlıklı ve daha az gergin bir ortama tırmanmaz mı ?
Sonuç olarak Kürt siyasi hareketi, içinde silah, kan, mayın, barut olmayan bir öneriler demeti attı ortaya. Tutun ki tepeden tırnağa tutarsız analizler üstünde yükselen tepeden tırnağa yanlış öneriler... Peki, koyun öyleyse doğrusunu ortaya! Biz yurttaşlar sandığınız gibi budala değiliz. Tartışmayı izler, görüşleri kavrar ve kendi yargımızı üretebiliriz.
Ama tartışmayı bile tartışmayan, sadece yağıp gürleyen bir tutum açık seçik, amasız ve fakatsız “tartışma, savaş” anlamına gelir.
İstediğiniz bu mudur?
O zaman da lafı gevelemeyin ve açıkça söyleyin...