31 Ocak 2019

Tamam beka sorunu, ama kimin?

31 Mart sonrası bizleri çok daha zor ve zorlu bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi bekliyor

Anlaşıldı, bu bir "yerel" seçim" değil. Genel seçim de değil. Bu bir boy ölçüşme.

Bir tarafta ırkçı tınılarla pekiştirilmiş Türk milliyetçiliği ile imam nikahı kıymış siyasal İslam; kestirmeden söylersek AKP - MHP ortaklığı; daha da kestirme söylersek Erdoğan - Bahçeli kardeşliği var.

Onların karşısında CHP - İP'nin geçici nikâhı; daha iyi tanımlarsak, içinde epey okkalı ölçüde kendini solcu sanan Türk milliyetçileri ile sosyal demokrat olmaya çabalayıp bir türlü olamayanların bir arada olmaya çabaladığı, hem olabildiği, hem olamadığı CHP ile milliyetçilikte MHP'den geri kalması için somut ve ideolojik bir fark bulunmayan İYİ Parti ortaklığı...

Bir de her iki tarafın milliyetçi damarlarının kaçınılmaz gereği olarak "Aman yakın durmayalım, sakın yakın görünmeyelim, fena yanarız" hesabıyla baktıkları, ama gizli gizli de "Bu seçimde oylarını bizim tarafa kaydırsalar ne iyi olur" diye yutkundukları Halkların Demokratik Partisi (HDP) var.

Bu Tırmık bağlamında HDP'yi konu dışı bırakalım.

* * *

Beka dilimize Arapça'dan gelmiş bir sözcük. Varlığını kalıcı kılmak, gelecekte de var olmak, kalıcılaşmak gibi anlamları var.

Erdoğan - Bahçeli ikilisi 31 Mart seçimlerinin Türkiye'nin beka sorunu olduğunda mutabıklar. Bahçeli bunu defalarca vurguladı. Erdoğan da önceki gün açık seçik söyledi: "Bu seçim Türkiye için bir beka sorunudur."

Yani 31 Mart'ta belediye başkanları, belediye meclisleri ve mahalle ve köy muhtarları seçilecek ama bu seçimde AKP-MHP ikilisi sandıktan azınlık olarak çıkarlarsa Türkiye'nin geleceği, Türkiye'nin varlığı ortadan kalkacak(mış).

Bu hastalıklı kavrayışı, bu gülünç akıl yürütmeyi kavramak mümkün değil. Şimdilik Türkiye'nin beka sorunu olduğunu, varlığının tehlikede olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

Peki Türkiye'nin değil de bu tuhaf ikilinin geleceği (bekası) 31 Mart yerel seçimlerine bağlı olabilir mi?

Bak bu mümkün. Parti kurulurken birlikte yola çıktığı, "eşitler arasında bir eşit" olduğu AKP'nin kurucu "A takımı"nı birer birer, ikişer ikişer eleyip partisinin ve ülkenin en tepesinde tek başına çöken Recep Tayyip Erdoğan nam zat eğer 17 yıl sonra partisini sandıkta azınlığa düşürürse, tek başına iktidar olmanın bedelini tek sorumlu olarak ödemek zorunda kalır.

Ödeyeceği ise ciddi bir güç yitimidir. Partideki ve devlet aygıtındaki mutlak egemenliği sorgulanmaya başlar.

Bu dönüşü olmayan bir iniş demektir.

Peki bu sonuca rıza gösterip, sessizce bir kenara çekilir ya da partide son sözü kendisinin değil organların söyleyeceği bir işlerliğe razı mı olur?

Onu tanımasak böyle bir olasılıktan söz edebilir, üstünde tartışabiliriz.

Ama AKP Reisi’ni tanıyoruz. Demokratik ve kültürel birikimi ile ters orantılı hırsı, ilkesizliği ilke edinmiş pragmatizmi onun "Bu demokratik bir sonuçtur ve saygıyla karşılamak gerekir" yollu bir cümle kurmasına engeldir.

Mazeret dış düşmanlar mı olacaktır, iç düşmanlar mı bilemeyiz. Ama daha da hırçınlaşıp ve Cumhurbaşkanlığının yetkilerini kendince yorumlayıp çok daha hoyrat bir çizgiyi benimseyip karşı atağa geçeceğini öngörmek için derin bir analiz yetisi gerekmiyor.

* * *

Bu yazının özü:

31 Mart sonrası bizleri çok daha zor ve zorlu bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi bekliyor. Bir başka deyişle 31 Mart sonrası bu ülkenin demokratları, özgürlük ve hak savunucuları için neredeyse beka sorunu olarak nitelenebilecek günlere gebeyiz...

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim