Bir arkadaş sohbetiydi. Laf T24’e geldi. Kimi övdü; kimi internet medyasına ilişkin kaygı ve kuşkularını T24’e taşıdı; kimi “Açılış sayfam T24” dedi, kimi “Arada sırada göz atıyorum ama ben kağıt gazeteden vazgeçemiyorum” dedi. Arkadaşlardan biri sözü kaptı:
- T24’ü anlamıyorum, anlayamıyorum...
Gazeteci değil. Ama gazeteci çok tanıdığı olan bir arkadaş. T24’ü neden anlamadığını, neresini anlayamadığını da ben anlamadım. Sordum:
- Nedir anlamadığın, anlayamadığın?..
Belli ki üstünde düşünmüş, öyle laf ola torba dola hesabı konuşmamış. Duraksamadan cevapladı:
- Şimdi bak, oradan oraya savruluyorsunuz. Balbay’ın notlarını, günlüklerini filan siz yayınladınız. Ama şu darbeci paşanın, Çetin Doğan’ın kızı ve damadıyla söyleşi yapıp Balyoz dosyasını zayıflatan açıklamalara da uzun uzun siz yer verdiniz. Hem de iki defa. Sonra... Sonra PKK çizgisini savunan biriyle söyleşi yapıyorsunuz, ardından Fetullahçıların Güneydoğu sözcüsü sayılacak biriyle söyleşi yapıp yayınlıyorsunuz. KCK davasında tutuklulara sahip çıkıyorsunuz; ardından DTK imzalı iki ayrı demokratik özerklik metnini yakalayıp sergileyiveriyorsunuz. Bir çizginiz yok mu sizin? Mesela Ergenekon’a karşı mısınız, yandaş mı? Mesela PKK’yı destekliyor musunuz, karşı mısınız? Bunları anlamıyorum, anlayamıyorum... Nedir sizin çizginiz?
Nedir bizim çizgimiz?
Berbat bir soru. Arkadaşıma yakışmayacak kadar da yüzeysel bir soru. Uzun cevap vermek yerine tek kelimeyle yanıtlamayı yeğledim:
- Gazetecilik!
Evet, bizim çizgimiz, açılış sayfamızda T24 başlığının hemen altında yazıyor: Bağımsız internet gazetesi...
Sadece gazetecilik yapıyoruz; iyi gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Bağımsız olmanın tadını çıkara çıkara gazeteciik yapıyoruz. Paramız yok denecek kadar az. Ama üç kuruşa bir kuruş daha eklediğimizde bunu ekibin haberci kadrosunu güçlendirmek için kullanmaktan öte hesabımız yok...
Bu da bizi mutlu kılıyor...
* * *
T24’ün çizgisini Balyoz davası bağlamında örnekleyerek biraz daha açayım.
Balyoz davasına konu olan yıllarda olası bir darbenin en büyük dayanağı ve destekçisinin, dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan olduğu gazetelerin yazıişleri masalarında konuşulan, “herkesin bildiği sırlardan biri”ydi. Ama haber değildi. Haber olabilmenin bilgilerini, kanıtlarını taşımıyordu.
Taraf olayı haberleştirdiğinde ise ortaya kanıtlar kondu. CD’ler, notlar vb. Bir iddianame düzenlendi ve dava açıldı.
Balyoz, “Ergenekon süreci”nin en ilginç ve önemli davası olacak. Sanıkların bir darbe girişimine hazırlandıkları, darbe ortamı yaratmak için psikolojik savaş tekniklerinin en utanç verici olanlarını bile hiç çekinmeden kullanmayı planladıkları eğer savcılar tarafından kanıtlanabilirse sanıklar ağır cezalar alacak ve bu darbeci eğilimlere, darbelerden medet uman demokrasi düşmanlarına çok etkili bir darbe olacak...
Ama kanıtlanabilirse...
Hukukta bir kural var. Osmanlının medeni kanunu sayılan Mecelle bu kuralı pek güzel tanımlar: Müddei, iddiasını ispat ile mükelleftir. Gençler için çevirisi: İddia sahibi iddiasını kanıtlamak yükümündedir.
Bu yükümlülük mahkemelerde savcılara düşer. Balyoz davasının iddianamesini düzenleyen savcılar iddialarını kanıtlamak zorundalar.
Savcı iddianamaleri üstüne epey, hem de “biraz fazla epey” deney biriktirmiş bir gazeteciyim. İlkokul beşte sınıfta çakmaya yol açabilecek düzeyde (yani düzeysizlikte) bir Türkçe ile yazılmış çok iddianame gördüm. Polisten gelen abuk sabuk yazıların “kanıt” diye iddianamelere tıkıştırıldığına çok tanık oldum.
Son dönemde “Ergenekon süreci” çerçevesinde açılan davaların iddianamelerinde bu kusurlar işin tadını çıkaracak düzeye geldi. Balyoz iddianamesi de bunlardan biri. Balyoz’un baş sanığı Çetin Doğan’ın kızı ile damadının iddinameyi ve eklerini bilim insanarına özgü bir titizlikle didiklemeleri sonucu ortaya çıkardıkları tutarsızlıklar hiç de azımsanacak gibi değil. Bunların haberleştirilmesi ise gazeteciliğin alfabesinde yazan bir sorumluluk.
Türkiye’de darbe eğilimlerinin kökünün kazınması, vesayet demokrasisinin son bulması, darbe yapmak bir yana darbe istemenin bile suç haline gelmesinden yanayız. Ama bu hedefe hukuk devletine yaraşan bir titizlikte yürünerek ve hukuku zedeleyecek her türlü sapmaya karşı çıkarak varılmasından yanayız.
Darbecilere, darbe özlemcilerine ne kadar karşıysak, hukukun intikamcılığa (=rövanşizme) alet edilmesine de o kadar karşıyız.
Haberciliğimizde de tek ölçütümüz bunlar. “Bu haber yayınlanırsa kime zarar verir, kime yarar” sorularını hiç sormadık, sormuyoruz ve sormayacağız.