26 Ağustos 2011

Susmak Bazan Suça Ortak Olmaktır

İstifa edip emekli orgeneraller arasında yerini alan eski Genelkurmay...


İstifa edip emekli orgeneraller arasında yerini alan eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in üst rütbeli subaylara seslendiği ses bantları arka arkaya patladı.
“Haftanın son Tırmık’ında bunu yazacağım” dedim.
Güldüler, “Abi bugün o yazıyı kimse okumaz. Aklın varsa Fenerbahçe’yi yaz” diye akıl da verdiler.
Ama ben yine de General Işık Koşaner’in ses bantları üstüne yazmaya kararlıyım.
Fenerbahçe için ne yazacağım ki? Fenerbahçe beni olsa olsa Göztepe ile oynayacaksa ilgilendirir. Küme düşürülür ve bizimle aynı ligde oynarsa (galiba öyle olacak) elbette Fenerbahçe üstüne de yazarım. Ama o kadar. Ötesini Cengiz Çandar, Mehmet Y. Yılmaz filan düşünsün. 
Haaa, yok “Fenerbahçe bahane, önemli olan şike konusu” diyeniniz olabilir. Olsun. Yine de General Koşaner’in ses bantları, futbolumuzdaki şike olgusundan çok daha önemli.
Bir kere Türkiye liglerinde (tümünde) şike yapıldığı hemen herkesin bildiği bir sır idi. Olsa olsa son dönemde gün ışığına çıktı; böylece sır olmaktan da çıktı.
Oysa General Koşaner’in ses bantları öyle değil;  askerlerin tepe noktalarındakilerin dışında bilinmeyen sırlar gün ışığına çıkmakta. 
“Gazetecisiniz, sizler de mi bilmiyordunuz” diye sormayın. Bilmek ya da duymak yetmez. Kanıtlamadıkça yazamazsın, yazmamalısın. Mesleğin ak adına kara çalmayı göze almadıkça söylentiler, dedikodular, kanıtsız iddialar üstüne habercilik yapılmaz. Habercilik mesleğinin ana kuralı ve ilkesi böyle diyor.
Nitekim Koşaner de ikinci bantta altındaki komutanlara “Gazetecilerle yakınlık kurmayın. Onlar haber için analarını bile satar” diyor.
General bu konuda epey cahil. İyi gazeteciler “Analarını satmak” gibi aşağılık durumlara tenezzül etmeden de haberi yakalayabilirler ve o zaman da kimsenin gözünün yaşına bakmadan yayınlarlar...
Nitekim gizli dinleme denen uğursuz faaliyetlerden tiksinen biriyim. Ama bu uğursuzluğu yapanların internet üstünde sızdırdıkları bir sır varsa bunu da görmezlikten gelemeyiz.
*    *    *
Gözünüzden kaçmamıştır umarım. Yazının başından beri sır sözcüğünü iyice koyulaştırarak kullanıyorum. Çünkü Koşaner’in ses bantlarında beni asıl ilgilendiren bu. 
Devletlerin, hükümetlerin ve şirketlerin sırları vardır. Bunların günışığına çıkmasından hiç ama hiç hoşlanmazlar. Çünkü bir pislik, bir yolsuzluk, bir suç gün ışığına çıkacaktır. Böylesi sırlar, mesela karı koca arasında kalması gereken ve gerçekten de o iki kişi dışında kimsenin bilme hakkı olmayan sırlar değildir.

Devletlerin, hükümetlerin, şirketlerin sırları, bir gerçeğin halktan, yurttaşlardan saklanmasından ibarettir.

Devletler, hükümetler, şirketler sırlarını saklamak için önlemler alırlar. Hatta bu amaçla yasalar çıkartılır. Örneğin içi boşaltılmış, hortumlanmış bir banka hakkında bu gerçeği önceden öğrenmişseniz bile haberleştirmek yasaktır. Kanıtınız olsa bile yasaktır. 
Keza devletler ve hükümetler sık sık (bazan fazla sık) “devlet sırrı” denen bir zırhın ardına saklanırlar. Bilinmesini istemedikleri sırlarını “devlet sırrı” ilan eder ve yasal korunma elde ederler.
Devlet kurumları içinde sırlarını en titizlikle saklayanlar sanırım devletin gizli istihbarat servisi (bizde MİT) ile ordusudur.
General Koşaner’in iki ses bandı işte bu yüzden, yurttaşlar açısından, halkın haber alma hakkı (ihtiyacı değil hakkı) açısından yaşamsal önem taşıyor.
Çok ciddi sırlar açığa çıktı ve bu Genelkurmay Başkanının ağzından çıktığı içinde ek bir kanıta ihtiyaç göstermiyor.  
Peki yanlışlıkla ya da beceriksizlikten ya da kasten bir asker alnından tek kurşunla vurulup ölmüşse, bunu sır saymak, (emir komuta zincirinin birer halkası olan) askeri savcıların açtıkları soruşturmaları kapattırmak, böylece yakıcı gerçeği o askerin anababasından ve yurttaşlardan, halktan saklamak nasıl savunulabilir?
Dört yıldızlı, ağır sorumluluk taşıyan bir general de olsa bir insan böylesine bir sırla yaşamını hiç bir şey olmamış gibi nasıl sürdürebilir?
Çatışmada birliğini yüzüstü bırakıp kaçan tim komutanları gerçeğini bilen bir orgeneral bunu sır sayıp, susar ve ardından “Kahraman ordumuz kahramanca savaşarak düşmanların hakkından gelerek...” diye başlayıp sürüp giden laf salatalarını nasıl dillendirebilir?
Suç oluşturan bir sırrı saklayıp susmak da suça katılmak, suç ortağı olmak değil midir?
Gerçekleri kendi halkında saklayan bir devlet anlayışını savunanlara bundan böyle kim, niye inansın?
*    *    *
Koşaner’in ses bantları işte bu gerçeği tartışma düzlemimize taşıdığı için yakıcı önem taşıyor.  Yoksa yasadışı yollarla elde edilmiş bir ses bandı üstüne niye yazayım. Onun yerine keyifle Bank Asya Ligine çıkmış ve şike yapmadan süper lige atlama hazırlığı yapan Göztepe’mi yazardım...
Ben de mutlu olurdum, okurların da içini karartmazdım...
Yazık...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"