12 Aralık 2012

Sünni Kuşatma Altında…

Alın dünkü ya da bugünkü ya da yarınki gazeteleri. Rastgele çevirin sayfaları. Kuşatmanın bütün kanıtları önümüze...

 

Alın dünkü ya da bugünkü ya da yarınki gazeteleri. Rastgele çevirin sayfaları. Kuşatmanın bütün kanıtları önümüze serilecek.

Birkaç ve sahiden rastgele seçilmiş örnek:

CHP Dersim milletvekili Hüseyin Aygün, TBMM’de Alevi milletvekillerinin ibadeti için bir cemevi açılması talebiyle Meclis Başkanlığına başvurmuştu. Sünni milletvekillerinin ibadeti için bir mescidi bulunan TBMM Başkanlığı Aygün’ü Diyanet İşleri Başkanlığından alınan fetva ile cevapladı:

“…Hıristiyanlıkta da Katolikler, Protestanlar gibi alt gruplar vardır. Alevilik de İslam'ın alt yorumudur. Aleviliğin cami ve mescitler dışında ayrı bir ibadet yeri olamaz. Cemevi ve benzeri yerlerin ibadet yeri kapsamında değerlendirilmesine imkan yoktur….”

Yani…

Yani Alevilerin nerede ve neden orada ibadet etmeleri gerektiğine sünniler karar veriyor ve kendilerinde bu hakkı görüyor.

Üstelik kanıtı Hristiyan dünyasından getirerek…

İyi de Hristiyanlıkta “alt grup” dediğiniz katolikler, protestanlar ve ortodokslar arasında  bir “üst grup”, yani Diyanet İşleri Başkanlığı yok. Vatikan sözünü sadece katoliklere geçirebilir.  Ortodoksların Vatikan umurlarında değil. Protestanlarda zaten  “Vatikan” benzeri bir kurum da yok.

Ama Kemalist rejimin, başağrısı “islamcılık” ideolojisini dizgine alabilmek için icat edip, laik devlet tanımının içine büyük bir pişkinlikle yerleştirdiği Diyanet İşleri Başkanlığıbenzer bir pişkinlikle ilan ediyor:

- Biz islamın bütün mezheplerine eşit uzaklıktayız.

Elhak doğrudur: Hanefi, Maliki, Hanbeli ve Şafii mezheplerine eşit uzaklıkta (gibisiniz) ve Alevilik sizin için aslında bir “alt grup” filan değil İslam dışı bir dinsel inanç sistemi ve yok edilemese bile tepesinden devletin ve sünniliğin yumruğunun asla eksik olmaması gereken bir “sapkınlık” kaynağı…

*    *    *

Pişkinlikte ve “yerseniz” rahatlığında sınır tanımayan Diyanet İşleri Başkanlığı, bütçe görüşmeleri sırasında konuşulan ve yazılanlardan da üzüntü duyuyor(muş). “Muş” dedim çünkü kendileri açıkladılar.

Diyanet İşleri Başkanı ilahiyat profesörü Mehmet Görmez Afyon’da “dızdığının dızdığı” bir toplantıda, il müftü yardımcıları seminerinde buyurdu:

- Bütçede aslan payı Diyanet’e, Diyanet’e on bakanlığın bütçesi gibi değerlendirmeler aslında her sene Başkanlığımızı ve camiamızı üzmektedir.

Üzülme ilahiyit profesörünün olsun. Biz söylenene bakalım. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi sahiden de on bakanlığın bütçesine bedel. Başkanı ve camiayi üzen bunun böyle oluşu değil, bunun eleştirilmesi…

Ve savunmaları:

- Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçenin neredeyse tamamı personel maaşlarından ibarettir. Nitekim bu yılki bütçenin yüzde 95,7’sini tamamıyla personel giderleri oluşturmaktadır.

Peki maaşları ile bu dev bütçenin yüzde 95.7’sini yutan personel kimlerden oluşuyor?

Bu dev kadroda sayıları milyonla ölçülen Alevi yurttaşlarımızın ibadetlerinde görev alacak tek, evet tek bir personel var mıdır acep?

Sayıları binlerle ölçülen Katolik, Ortodoks, Musevi, Ezidi, Süryani, Mecusi yurttaşlarımız arasında Diyanet bütçesinden maaş ödemesi yapılan tek bir, evet tek bir din görevlisi bulunmakta mıdır?

Elektrik, su giderleri ödenen tek bir, evet tek bir, kilise, sinagog, manastır, cemevi tanıyan, duyan var mı?

Pekiiiii…

“Ben bu ülkenin vergi ödeyen, tek kuruş vergi kaçırmayan bir yurttaşıyım. Sünni Müslüman değilim. Benim ödediğim vergilerle Sünni Müslümanların din adamlarının finansmanının sağlanmasını adalete aykırı buluyorum” diye bir dilekçe yazıp hakkını aramaya kalkan biri için “Evet, bu inançlara eşit uzaklıkta durması gereken laik devlet ilkesini çiğnemektir” yargısını verecek tek bir, evet tek bir mahkeme bulunacağına inanan var mı?

*    *    *

Kalafat izni: Hafiften geçen grip bir yandan, iç yorgunluğu öte yandan. Kendimi kalafata çekmek ihtiyacındayım. Perşembe Cuma yazılarını atlasam, zaten yazı günüm olmayan cuma, cumartesiyi de onlara ekleyip dört günlük bir izin istesem “Hayır” demezsiniz değil mi?

Teşekkürler…

 

 

Çağrımızdır:

Pınar Selek adaletten alacaklı. Bizse ona hukuk yoluyla reva görülen zulmün tanığıyız. 13 Aralık'ta 13:00'te Çağlayan Adliyesi C Kapısı'nda buluşuyoruz. Razı gelmediğimiz adaletsizliğe karşı hep birlikte direniyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim