Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin oluşturduğu "Boğaziçi Dayanışması" bir açık mektup yayımladı. Başlığı içeriğini haber veriyor: 12. Cumhurbaşkanına açık mektup.
"Açık mektup"a internette "Boun dayanışma" yazıp tıklayan herkes kolayca ulaşılabiliyor. Daha şimdiden o "Açık mektup"u okuduğunu ve aynen benimsediğini, altına imza koyduğunu açıklayan pek çok kişi var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Sinema ve Televizyon bölümü öğrencisi Beyza Buldağ da erişenlerden biriydi. Açık mektubu o da yayımladı ve destekleyen tweetler attı.
Sonra sabaha karşı evi basıldı. Genç kadın gözaltına alındı, İzmir'den İstanbul'a getirildi. Ayrıntıları (henüz) bilmiyoruz ama İstanbul'da savcının karşısına çıkarıldı. İfade verdi. Savcı genç kadını tutuklanması istemiyle sulh ceza mahkemesine yolladı ve Beyza Buldağ dün tutuklandı. Şimdi hapiste…
Beyza Buldağ
Şaşıranız oldu mu?
Olduysa eğer bu gezegende yaşamıyor demektir. Yok bu gezegende yaşıyorsa Türkiye'de yaşamıyor demektir. Yok Türkiye'de yaşıyorsa AKP yargısı hakkında hiçbir şey bilmiyor demektir. "Hiçbir şey" bilmiyorsa belki seçmendir ama "yurttaş"lığı tartışmalıdır.
Yazılıp çizilenlerde suç olup olmadığını bilecek kadar deneyim sahibiyim. Boğaziçi Dayanışma'nın "12. Cumhurbaşkanına açık mektup" unu baştan sona dikkatle okudum. Tek satırında, kelimesinde bile herhangi bir suç unsuru yok. "Var" diyen savcıyı ve tutuklama kararı veren sulh ceza yargıcını herkesin önünde "tartışma düellosuna" davet ediyorum.
Evet, o "Açık mektup"ta yurttaşlık cesaretine sahip, Anayasal haklarını kullanmakta kararlı, kadınlı erkekli öğrencilerin (Boğaziçi ya da bir başka üniversite öğrencilerinin) buluşlu bilişli itirazları var. İtirazlarının muhatabı da mektubu yolladıkları kişi.
Eğer o mektupta bir suç varsa o suçu, ben de bu yaşımda hiç duraksamadan işliyor, mektubu noktasına, virgülüne kadar benimseyerek imzalıyorum.
Siz de henüz okumadıysanız de buradan, alışılmıştan epey fazla uzamış bu Tırmık'tan okuyun. Sonra da….
Sonra da bence siz de imzalayın.
* * *
12. Cumhurbaşkanına açık mektup
Daha önce Melih Bulu'ya "Bir Provokatör Üstünde Şiir Denemeleri" şiiriyle yanıt vermiştik. Konunun asıl sorumlusunun siz olduğunuzu anlayıp yanıt vermeniz sevindirici. Bugüne kadar bizimle TÜRGEV aracılığıyla el altından görüşmeler talep ettiniz. Şimdi de bizimle basın aracılığıyla tartışmaya çalışıyorsunuz. Biz aracıları sevmiyoruz, doğrudan ve herkese açık bir şekilde konuşmayı tercih ediyoruz. Umarız siz de böyle devam edersiniz.
Önce size eylemlerimizin nedenini ve taleplerimizi hatırlatalım:
Üniversitemize öğrencileri ve öğretim üyelerini hiçe sayarak bir kayyum atadınız. Yaptığınız yasal mı? Evet her fırsatta tekrar ettiğiniz gibi yasal ama meşru değil. Bu atama, toplumda içinde zerre kadar adalet kırıntısı taşıyanı isyan ettirecek bir atama!
Üstüne üstlük, bir Cuma günü bir geceyarısı kararıyla daha; hocası, öğrencisi, emekçisi tüm kurumu sindirmek adına fakülteler açıyor, dekanlar atıyorsunuz. Üniversitemizi kendi siyasi militanlarınızla doldurma çabanız, içine düştüğünüz siyasi krizin göstergesidir. Krizinizin mağdur ettikleri günden güne büyüyor!
Biz kendi anayasal haklarımızı toplumun tüm kesimlerinin maruz bırakıldığınız haksızlığın farkına varması için kullanıyoruz.
Taleplerimiz şunlardır:
* Bu süreçte gözaltına alınan, tutuklanan bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın!
* LGBTİ+ arkadaşlarımıza ve diğer hedef gösterilen bütün gruplara yönelik itibarsızlaştırma kampanyalan sona ersin!
* Başta bu gözaltılara, tutuklamalara ve hedef göstermelere sebebiyet veren Melih Bulu olmak üzere bütün kayyumlar istifa etsin!
* Üniversitelerde, üniversitenin bütün bileşenlerinin katıldığı demokratik rektörlük seçimleri yapılsın!
‘Yürekleri yetiyorsa' diye başlayan bir cümle kurmuşsunuz.
Cumhurbaşkanını istifaya çağırmak bir anayasal hak mıdır? Evet!
O halde bir anayasal hakkı kullanmak ne zamandan beri bir cesaret sorunu oldu?
Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz. Ama madem yürek demişsiniz kısaca ona da cevap verelim. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok! Sizse 19 senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz. İçişleri Bakanı dini hassasiyetleri kaşıyan yalanlar söylüyor. Biz kendimize otosansür uygulamayacağımızı söylüyoruz. LGBTİ+ arkadaşlarımıza sapkın diyorsunuz, biz LGBTİ+ hakları insan haklarıdır diyoruz. Parti üyeleriniz Soma'da madencileri tekmeliyor. Biz işçilerin yanında eylemli bir şekilde saf tuttuk, tutacağız.
HDP Genel Başkanını hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuyorsunuz. Gazetecileri de sendikacıları da... Bizse gerçekleri korkmadan haykıranlarla biriz, beraberiz, tüm kayyumların karşısındayız diyoruz. Siz Berkin Elvan'ın annesini mitinglerde yuhalatıyorsunuz. Biz Berkin Elvan'ın yanındayız diyoruz. Siz "Osman Kavala'nın karısı da bu provokatörlerin arasında yer alıyor" diyerek adını bile anmadan Ayşe Buğra'ya sataşıp, hedef gösteriyorsunuz. Bir kadının bahse değer tek özelliğinin onun eşi olduğuna dair cinsiyetçi boş inancı çiğ bir üslupla dile getiriyorsunuz. Biz ise "Ayşe Buğra kıymetli bir hocamız ve bir bilim insanıdır" diyoruz. "Ona yapılmış bir saldırıyı kendinize sayarız" diyoruz. (Siz şimdi de bu mektup için suçluyu övmekten, cumhurbaşkanına hakaretten düzinelerce dava açarsınız, biliyoruz ama doğruyu söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz, onu da biliyoruz!)
Kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için, yeni kurulacak fakültelerle, şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. Bu nedenle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz.
Biz farkındayız ki ne Boğaziçi üniversitesi Türkiye'nin en önemli kurumu ne de Melih Bulu'nun kayyum olarak başımıza gelmesi Türkiye'nin en önemli sorunudur. İstifanız talebine gelince, biz sizi bu mesele nedeniyle istifaya çağırmayız. Niye mi? Siz istifa edecek olsanız,
Hrant Dink katledildiğinde istifa ederdiniz! Soma'da 301 madenci katledildiğinde istifa ederdiniz! Roboski'de 34 Kürt öldürüldüğünde istifa ederdiniz! Çorlu'daki tren kazasından sonra istifa ederdiniz! Başta KHK'lılar olmak üzere, işsiz bıraktığınız ya da iş bulamayan binlerce yurttaşın geçim derdini görüp istifa ederdiniz!
O zaman halkı yoksulluğa mahkum eden ekonomi politikalarınız içinden çıkılmaz hale gelince damadınızı kurban etmek yerine sorumluluğu üstlenirdiniz. Örnekler çoğaltılabilir fakat siz hiç istifa etmediniz. Sizin tabirinizle yürekli olmak yerine safça kandırılan olarak görünmeyi tercih ettiniz. Şimdi sizi niye istifaya çağıralım? Biz Melih Bulu o koltukta oturduğu sürece protestomuzu boyutlandırarak sürdüreceğiz. Bu konuda gerekeni yapıp yapmamak ise sizin bileceğiniz iştir. Biz demokratik hak ve özgürlükleri gasp edilenlerin yanındayız! Bu topraklarda ezilenleri meydanlardan, kürsülerden bağırıp tehdit ederek hedef göstererek susturamayacağınızı anlamanız dileğiyle.