07 Mayıs 2012

Şimdilerde Moda: Sola Vurmak

Baştan anlaşalım. Başlıktaki “sol”u Marksist sol ya da Türkiye’de yaygınlaşan deyişle sosyalist sol için kullanıyorum...

 

Baştan anlaşalım. Başlıktaki “sol”u  Marksist sol ya da Türkiye’de yaygınlaşan deyişle sosyalist sol için kullanıyorum. Marksist kökenini inkar ede ede bitiremeyen dünya sosyal demokrasisini ve Türkiye’de, sosyal demokratımsı olmayı bile  bir türlü  beceremeyen CHP’yi değil.
 
Şimdi devam edebiliriz.
 
Farkındasınız sola vurmak, solu itibarsızlaştırmak pek moda. 
 
Solun artık hiç bir toplumsal karşılığı olmadığını, işçilerin sola değil AKP’ye oy verdiğini, solun kitlelere güven ve umut verecek hiç bir proje üretemediğini papağan misali tekrarlıyorlar ve bundan marazi bir tad alıyorlar.
 
Doğrudur.
 
Sol Türkiye’de de, Dünya’da da pek etkisiz. Ezilenlerin, sömürülenlerin önüne ekonomik sosyal ve siyasal bir program koyup umut ve güven aşılayamıyor.
 
Doğrudur. Sol yenildi.
 
Topkı 1871 ilkbaharında bir kaç ay siyasal iktidarı eline alan ve ardından burjuvazinin zorba gücü karşısında yenilen Paris Komünü gibi.
 
Tıpkı 1917’de bütün dünyada umutlar ve sevinçler yeşerten Büyük Ekim Devrimini’nin 70 yılı aşkın bir “sosyalizm kuruculuğu” denemesinin ardından bir kaç hafta içinde çöktüğü o yenilgi gibi...
 
Tıpkı İkinci Dünya Savaşının ardından sosyalizm kuruculuğuna geçen ve başarısız kalan Doğu Avrupa ülkeleri gibi...
 
Tıpkı önce Fransız, sonra Amerikan emperyalizmine karşı tarihin en kahraman direnişini verip zafere ulaşan ve daha bir kaç ay önce IMF’ye teslim olmak zorunda kalan Vietnam gibi...
 
Tıpkı sosyalizm kuruculuğunu farklı düşünen herkesin yok edilmesi olarak kavramış Pol Pot yönetimindeki Kızıl Kmerlerin  Kamboçya’sında olduğu  gibi...
 
Tıpkı iktidardaki komünist partinin o çok iddialı sosyalizm kuruculuğu denemesinden adım adım sapıp, sonunda devlet eliyle kapitalist bir düzen inşa etmekte “mucizeler” yaratan Çin gibi...
 
Tıpkı şekerini sosyalist ülkelere dünya fiyatlarının çok, ama çok üstünde satıp, petrolünü, sanayi ürünlerini dünya fiyatlarının çok, ama çok altında alabilmenin rahatına ve rehavetine kapılan ve sosyalist sistem çökünce çaresiz kalan Küba gibi... 
 
Tıpkı solun anlamının, kapitalist sistemde hayal bile edilemeyecek derinlikte ve yaygınlıkta bir demokrasi ve özgürlük demek olduğu gerçeğini ıskalamış komünist partiler gibi...
 
Doğrudur yenildik. Şimdi yaraları sarma zamanı. “Yanlış neredeydi” gibi yalın ama amansız bir soruyu cevaplama zamanı. Meraklısı biliyor, izliyor, yeryüzünün dört köşesinde, bütün anakaralarda yürekleri soğumamış, vicdanları körelmemiş ve geçmişlerini inâr etmeye yanaşmadan geçmişleriyle hilesiz hurdasız hesaplaşma çabasında binlerce, onbinlerce kadın ve erkek “Yanlış neredeydi” sorusuna cevap aramakta. Sorunun cevabı belki yarın verilemeyecek. -Mesela- ben belki cevabı bilmeden bu dünyadan ayrılacağım. Ama kapitalizmin insana aykırı bir düzen olduğunu bilinçle (imanla değil, bilinçle) kavrayanlar  o cevabın “er geç” verileceğini biliyorlar. Tersi insana güvenmemek, insanlığı yok saymak olur; bugünün haksız, adaletsiz, insana aykırı düzenine boyun eğmek olur.
 
O yüzden günün modasına uyup sola şehvet duyarak, kin kusarak saldıranlara “Vız gelir tırıs gidersiniz” demekten öte sözüm yok.
 
Solun yenilgisini “Biz yendik” naraları atarak karşılayan ve küreselleşme aşamasına ulaşmış kapitalizmi kutsayanlar, neyi kutsayıp, hangi zaferden söz ediyorlar acaba?
 
Yendiklerini iddia ettikleri sol’un düşlediği ve düşlettiği düzen yerine nasıl bir dünya yarattıklarını ve nasıl bir dünyada yaşandığını göremeyişleri nasıl açıklanmalı? 
 
Körlük?
 
Kendi özünü inkâr?
 
Karşısında çaresiz kalıp zorbalığın gücüne teslim olmak?
 
Sorular çoğaltılır. Ama cevabı için bir saniyecik bile düşünmek niyetinde değilim. Cevaplaması gerekenler “Yanlış neredeydi” sorusuna cevap arayanan solcular değil, küreselleşmiş sermayenin insanlara sunduğu bu dünyaya itirazı olmayanlardır. 
 
*    *    *
 
“Durup dururken bu öfke yazısı nereden çıktı” diyeniniz oldu mu?
 
Durup dururken çıkmadı. 1 Mayıs 1977 tartışmaları dallanıp budaklandı ve zembereği boşalmışlarca 34 kişinin nasıl ve neden yok edildiğine cevap bulmaya değil, solu her yönüyle suçlama  yarışına dönüştü. 
 
Bu yazı da işte ondan çıktı...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim