Bu gün hafta başı. Siyaset hafta tatili yaptı. Siyaset yazan gazeteciler de. Buna karşılık spor medyası hafta sonu fazla mesai yaptı.
Peki bugün günün ve bu hafta haftanın en önemli konusu ne olacak?
Öyle ya bir ihtimal, hatta büyük bir ihtimal, en azından CHP milletvekilleri Meclis’e girip yemin edecek. Eğer etmezlerse siyasal kriz derinleşecek.
Bu önemli. Ama şike krizi de önemli.
Sorun sadece Aziz Yıldırım gibi dokunulmaz sanılan, sporun orgenerali sayılan bir zatın, Metris’teki sahici orgenerallerin yanına gönderilmesinden ibaret değil. Futbol Federasyonu da bir karar vermek zorunda. 15 Temmuz’a kadar UEFA Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarına katılacak takımı bildirmek zorunda. Bu takım Fenerbahçe mi, yoksa Süper Ligi ikinci bitiren Trabzonspor mu olacak? Dahası aylar belki de yıllar sürecek bir yargılama döneminin sonunu beklemek de mümkün değil. Fenerbahçe küme düşecek mi? Falan filan... Bir dizi zor ve zorlu sorun...
Bu durumda siz günlük yazı yazsaydınız bu iki önemli konudan hangisinde karar kılıp klavye başına geçerdiniz?
Siz düşüne durun, benin o kadar düşünecek vaktim yoktu. Bir ara yazı tura atmayı bile düşündüm ve sonunda sporu (artık bunun neresi sporsa!) spor yazarlarına bırakıp siyasette karar kıldım.
Buyrun...
* * *
Hafta boyunca gerek medyadaki meslektaşların büyük çoğunluğunca, gerek siyaset sahnesinde BDP’ye ve Kılıçdaroğlu ekibine ha bre yüklenildi.
CHP yönetim kadrosu beceriksizlik, yetersizlik, Cumhuriyet’in kurucu partisini rezil etmekle suçlandılar. Müebbet muhalif Baykal işi, “Siz yemin etmeseniz de ben gidip tek başıma yemin ederim” tehdidine kadar taşıdı.
BDP’liler içinse kimileri açık açık, kimileri üstü örtük “Onlar gelip yemin etmese de olur. Hele bir AKP ile CHP, Cemil Çiçek formülünde uzlaşsınlar. Ötesi kolay” demeye getirdiler. Anlaşılan Kürtlerin yer almadığı, daha doğrusu sokulmadığı bir Meclis birileri için hâlâ ideal bir Meclis. Bu durumda Kürtler’e “Siz Meclise değil dağa çıkın” demiş olduklarının ne kadar farkındalar kestiremiyorum...
Ancak büyük bir kesimin mutabık olduğu yargı şu: CHP ve BDP Meclis’e girip yemin etmelilerdi. Tutumları yanlış ve yanlışta ısrar ediyorlar!..
Sahiden öyle mi acaba?
Son soruya hemen cevap vermeden önce şu soruyu cevaplar mısınız?
Acaba CHP ve BDP’liler Meclis açıldığında gelip kuzu kuzu yemin etselerdi, tek başına hükümet kuracak güçteki AKP, seçilmiş ama tutuklu oldukları için Meclis’e giremeyen sekiz milletvekili için kılını kıpırdatır mıydı?
Bence BDP ve CHP’nin yemin etmeye yanaşmamaları siyasal olarak hedefini buldu ve istediği sonuca ulaşıyor. Yani kimilerinin düzdükleri “Tayyip Erdoğan CHP ve BDP ile kedi fareyle oynar gibi oynuyor. Çok usta siyasetçi canım” yollu güzellemeler içi boş gevezelikler olarak kaldı. AKP ve onun hoyratlık anıtına dönüşmüş lideri sekiz tutuklu milletvekilini Meclis’e getirecek güvenilir bir formülü bulamadıkça krizi aşamayacaklarını gördü.
Ortada bir kedi-fare oyunu değil ince siyasal taktik savaşları vardı ve bunu CHP ve BDP kazandı.
* * *
Tabii CHP kaypaklık eder, Kılıçdaroğlu’nun “Biz sadece iki miletvekilimizi için değil, bütün seçilmiş ama tutuklu milletvekilleri için direniyoruz” sözü yalanıp yutulursa, BDP’yi açıkta bırakacak, açığa düşürecek bir formüle “Evet” denirse ne olur?
Hiiiçççç!.. Bu kez de Kürt siyasal hareketini Meclis dışına sürme siyasetinin vebali sadece AKP’nin değil, CHP’nin de boynuna asılır. Bu taşınması zor bir vebaldir. Göze alırlarsa sonuçlarına da katlanırlar...