Son haber dün Hakkari’de yine pusuya düşürülen askeri birlikten 11 gencecik fidanın ölümüydü.
Son dediğim dünkü “son”du. Bugünkü “son”u henüz bilmiyoruz. Hangi taraftan olacağını da bilmiyoruz. Bir şey olmazsa şaşıracağımızı ise –galiba- biliyoruz.
Başbakanın “Ramazandan sonra” deyişi de laftan ibaret. Sanki ramazanda karşılıklı olarak şiddet kullanımına son verildi?
Şiddetin mutlaka namludan çıkan mermi, patlayan mayın, helikopterden yağan bomba, uzaktan topçu ateşi biçiminde somutlanması gerekmiyor. “Bıçak kemiğe dayandı. Ramazandan sonra görecekler günlerini” yollu demeçler de şiddettir, şiddet çağrısıdır. Farklı düşünen Kürtlerin “doğru düşünmeye” zorlanmak üzere ikna odalarına çağrılması da şiddettir. Şehit cenazelerini TV ekranlarında uzun uzun yansıtıp ardından “Kanları yerde kalmayacak” demeçleri de şiddettir; çatışmada vurulup ölen bir PKK’lının cenaze töreninde “Gerilla savaşına” övgüler düzmek de şiddettir.
Anlaşılan taraflar sorunu şiddet yolu ve yöntemi ile çözmekte mutabıklar.
Elbette konuşup görüşüp böyle bir karara vardılar demiyorum. Ama tercihleri sonunda tarafları aynı kanlı düzlemde buluşturmakta: Çözümü şiddet yoluyla elde etmek!
Belli. Bu konuda hemen herkesin sözü var. Özellikle Oya Baydar’ın bu haftaki T24 yazısında Hrant Dink’ten aktardığı “Barış eşekleri”nin çok sözü var. Bunları duyacağız, okuyacağız.
Ayrıca medyadaki namuslu kalemlerin, savaşın her türünü amasız fakatsız, lakinsiz reddedenlerin yazılarını okuyacağız.
Ama “dün”ün gelişmeleri bütün bunların nafile olacağına işaret ediyor. Bugün henüz bilemediğimiz gelişmeler (Gelişme!?) olsa olsa bu nafile vurgusunu daha da pekiştirecek gibi.
Çünkü taraflar tercihlerini savaştan, şiddetten yana koydular. Bütün alâmetler bunu göstermekte.
(Bu yazıya geceyarısı eklenen not: Buraya kadar okuduklarınız saat 18.00 sularında yazıldı. Saat 20.00’de 16 savaş uçağı PKK Kandil ve Zap kamplarını bombalamaya başladı. Dağı taşı mı bombalıyorlar ve böylece kamuoyundaki tepkileri yumuşatmaya mı çabalıyorlar, yoksa önceden belirlenmiş ciddi hedeflere mi bomba yağddırıyorlar bilemeyiz. Bildiğimiz şiddet sarmalı tırmarnıyor. Buna PKK’nin cevabı ne olacak? Bilmiyorum. Ama korkmak, ürkmek için yeterli neden var.)
Gel gör ki öfke ya da yılgınlıga kapılıp “Lanet olsun. Bildiğinizi yapın” deyip kenara çekilmek de bir anlam taşımıyor. Çünkü savaş bizden uzakta, bilmediğimiz, gitmediğimiz, yaşamadığımız topraklarda da değil, ülkemizin, yurdumuzun dağında, taşında, ovasında, köyünde, kasabasında, kentinde yaşanacak. Savaşın kıyısında seyirci olarak değil, göbeğinde yaşayacağız.
Şiddeti seçen Kürtler bizim gibilere dönüp “Amasız, fakatsız, lakinsiz barış diyerek tarafsız kaldınız. Bu aslında AKP Hükümetinin savaş çağrısına destek vermektir” deyip bizi kınayacaklar.
Yüzüne gözüne bulaştırdığı açılımı terkedip savaş tamtamlarını gitgide yükselen bir şiddetle çalmaya başlayan AKP elebaşıları bizim gibilere dönüp “Askerlerimiz hain pusularda can verirken sizler o bayat barış edebiyatına, barışçı çözüm safsatasına sarıldınız. Sonuçta PKK’nin yanında saf tuttunuz” diye suçlayacak...
* * *
Peki biz ne yapacağız ?
Elimizden gelen, gelebilecek olan pek sınırlı.
Ama yine de ısrarla, bıkıp usanmadan, inatla, “eşek inadı” ile şiddetin şiddeti çağırdığını, şiddete şiddetle karşılık vermenin sadece ve sadece daha yüksek bir şiddete ebelik ettiğini yinelemek zorundayız.
Şiddeti mücadele yöntemi olarak seçenlere, hedeflerine şiddetle varmak isteyenlere şiddet sarmalının gitgide yükselen, tırmanan halkalar olduğunu, şiddet sarmalına girildiğinde sadece ve sadece daha fazla şiddete ulaşılacağının kaçınılmızlığını inatla, ısrarla, eşek inadı ile anlatacağız.
İşe yarar mı ?
Evet ve hayır...
Ama daha iyi, daha etkili bir çözümü olan, şiddetten kurtulmanın daha sonuç alıcı bir yöntemini bilen varsa söylesin...