21 Ekim 2021

Sermaye için küresel, göçmenler ve mülteciler için ulusal

Sermaye için hemen hemen sınır kalmadı. Buna karşılık işçiler, emekçiler, sermaye sahibi olmayanlar için ulusal sınırlar, daha da güçlendirilmiş olarak varlığını koruyor ve sürdürüyor. Adeta tarihsel bir ironi yaşıyoruz.

Eskiden 1970’lerden kalma bir tanıdık. O zamanlar neredeyse önüne gelen solcuya “Ben bir yoldaş olarak…” diye başlayan cümleler kurmasıyla ünlü ve alay konusuydu.

Şimdilerde “Ben bir yandaş olarak…” diye başlayan cümleler kuruyor mu bilmiyorum. Kuruyorsa şaşırmam.

Nereden aklına geldiysem Twitter’dan yalnız benim okuyacağım, yani özel bir yazı (Galiba DM deniyor) göndermiş. Uzun bir yazı. Can alıcı iki paragrafı aktarmakla yetineceğim:

“'… Yıllar boyu ‘işçi sınıfı enternasyonalisttir. İşçilerin vatanı bütün yeryüzüdür’ dedik durduk. Yanıldığımız ortada. İşçiler için enternasyonalizm artık bir hayal bile değil.

Buna karşılık can çekişiyor dediğimiz, öyle olmasını istediğimiz kapitalizm yenilmedi, daha güçlü olarak kendini yeniledi. Kapitalizm artık milli sınırları çoktan geride bıraktı. Küresel kapitalizm aşamasına geçti. Tokyo Borsası kapanırken Londra Borsası açılıyor, onun kapanmasına yakın New York borsasında sermaye işlemleri başlıyor. Bu muhteşem bir diriliş, muhteşem bir kendini yenileme atağı ve başarısı. Perinçek’in Çin Halk Cumhuriyeti bile bu gerçeği gördü ve bu büyük oyunda yerini başarıyla aldı.

Kafasıyla, ideolojik saplantılarıyla ve alaycı üslubu ile çok gerilerde kalan sen ise güya ve sık sık tırmık atıp, Tayyip Erdoğan iktidarının küresel kapitalizme eklemlenme çabasını ve bunda hayli yol aldığı gerçeğini küçümsüyor, dalga geçiyorsun. Yanıldığını itiraf edeceğin günü bekliyorum…

Yazı “Ne dersin? Fikrini merak ediyorum” diye bitiyor.

Cevap olarak Ege’nin zengin “küfür senfonileri”nden en okkalısını seçip “Senin harar gibi, darar gibi, on katlı, mor katlı, yüz bin katlı…” diye başlayanını yazmayı düşündüm. Sonra vazgeçtim. Cevap vermek herifi ciddiye almak demekti. “Merakı devam etsin hıyarın” deyip geçtim.

Sonra, bütün dünyanın yakıcı sorunu haline gelen “Göçmenler ve mülteciler” bağlamında yazılacak bir Tırmık’ta işte tam da bu kafaya seslenmek gerektiğini düşündüm.

Buyurun.

*   *   *

Karl Marx 19. yüzyılın ikinci yarısında kapitalizmi didiklemiş, artı değer kavramı ile onun insana ve insanlığa aykırı hatta düşman yüzünü ancak bir dehanın üstesinden gelebileceği derinlikte sergilemiş; vardığı sonucu “Bütün dünya işçileri birleşin” sloganında dillendirmişti.

Lenin ise 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kapitalizmin bir sonraki aşamasını çözümlemiş “Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizmdir” demişti. Yine ancak bir dehanın harcı olan bu analiz (=çözümleme) bütün 20. yüzyıla damgasını vurdu.

Artık 21. yüzyıldayız.

Kapitalizm emperyalizm aşamasını da geride bıraktı ve küresel kapitalizme dönüştü. Artık “Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, Çin sermayesi” gibi terimler anlamını yitirdi.

Avrupa Birliği (AB) bu yönde atılmış bir adımdı ve aşılabilir zikzaklar çizerek işliyor.  Keza ABD, Kanada ve Meksika’yı kapsayan NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) da aynı yönde bir adımdı ve o da bayağı “iyi” işliyor.

Çokuluslu şirketler” terimi de gerilerde kaldı. Durumu tanımlamakta yetersiz. Sanırım artık “ulusötesi şirketler” terimine kendimizi ve dilimizi alıştırmamız gerek.

Kimileri “Sermaye artık enternasyonal oldu” diyorlar. Dil titizliği taşıyanlar buna itiraz etmişler, “Ona enternasyonalizm değil kozmopolitizm denir” demişlerdi (Tam da burada Yalçın Yusufoğlu’na özlem dolu bir selâm yollamak farz oldu).

Kapitalizmin 21. yüzyıl aşaması üstüne bu kadarı yetsin. Zaten ötesi benim bilgi sınırlarımı, analiz gücümü aşar.

*   *   *

Göçmenler ve mülteciler sorununa dönelim.

Küresel sermaye gerçekten de yeryüzünde bütün ulusal sınırları yıktı geçti. Günde 24 saat, haftada 7 gün bütün yeryüzünde serbestçe kolgeziyor. Gitgide finans sermayesinin ağırlık taşıdığı bu küreselleşme sürecinde ulusal devletlerin önleme gücü adım adım geriledi, “Ulusal bağımsızlık” kavramı gitgide içi boşalan bir terime dönüştü.

Serbest piyasa ekonomisi de denen “Küresel Sermaye” artık dizginlenemez bir güçle ulusötesi bir iktidar haline geldi. Ülkelerin kaderi gitgide ulusal iktidarlarca değil ulusötesi şirketlerin yönetim kurulu toplantılarında karara bağlanıyor.

Birinci özet: Sermaye alabildiğine serbest. Bütün dünyada onun için hemen hemen sınır kalmadı.

*   *   *

Buna karşılık işçiler, emekçiler, sermaye sahibi olmayanlar için ulusal sınırlar, daha da güçlendirilmiş olarak varlığını koruyor ve sürdürüyor.

Türkiye’den örnek verelim: Çok değil 50 – 60 yıl öncesine kadar Avrupa ülkeleri için vize zorunluğu yoktu. Sonra adım adım vizesiz seyahat olanaksız hale geldi.

Aynı durum ABD’ye Güney ve Orta Amerika’dan ABD’ye kapağı atıp iş, aş, gelecek arayanlar artık aşılması zor hatta olanaksız sınır duvarlarına çarpıyorlar.

Küresel kapitalizm küresel yoksulluğu alabildiğine artırdıkça Asya’dan Orta Doğu’dan, Afrika’dan, Güney ve orta Amerika’dan gelen göç dalgalarını durdurmak Batı'nın refah toplumlarının çatısı altına sığınmalarını önlemek kararında. Bu amaçla acımasız önlemler alıyor; diş geçirebildiği ülkelere “Göçmen ve mülteci dalgalarını önleme, kendi ulusal sınırları içinde tutma görevi” de veriyor. Karşılığında da üç beş milyar dolarlık sadaka benzeri parasal kaynak aktarıyor.

İkinci özet: Sermaye için artık hemen hemen ulusal sınır kalmadı. Sermaye küreselleşti. Sınır tanımıyor. Buna karşılık aşa, işe, güvenilir bir geleceğe muhtaç göçmenler ve mülteciler için ulusal sınırlar daha da pekiştirilmiş olarak dimdik ayakta.

*   *   *

Adeta tarihsel bir ironi yaşıyoruz.

Enternasyonalizm bayrağı altında toplanması umulan, istenen işçi ve emekçi sınıflar ulusal sınırlarla zincirlenmiş, göç ve iltica hakları (evet hakları) yok edilmiş; küresel sermaye ise bütün ulusal zincirleri kırmış, sınır duvarlarını yıkmış.

Tarihin tekerleği epey tuhaf ve acımasız dönüyor… 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim