13 Ekim 2021

Seçimi garantilemişiz, haydi uyuyalım

Okuduklarımdan, izlediklerimden, AKP cephesinde gitgide çoğalan ve yükselen  çatlak seslerden benim çıkarabildiğim sonuç bu: Seçim zaferi garanti. Sonrası ise kendiliğinden düzelecek. Bir düş aktardım. Haftalardır, hatta aylardır pompalanan ve bizleri içine sürükleyen bir düş. Kolayca ve hevesle kapılabileceğimiz bir düş.

Üstümüze “Kamuoyu araştırma şirketleri”nin tahminleri yağıyor. “Tahmin” bile dememeli, maşallah hepsi de yüzde ±1,5 yanılma payı ile, yani hemen hemen kesin sonuç bildiriyor.

Bu bilgilerden yola çıkan ilkokul düzeyinde toplama işlemi yapabilen herkes  kesin sonuca ulaşabilir. AKP ile MHP ortaklığı çatlasa, patlasa, yan yatsa çamura batsa bile yüzde 45’in üstüne çıkamıyor.  Anlaşabileceklerini artık açıkça söyleyen altı muhalefet partisinin oylarına HDP’nin oyları da eklenirse yüzde 50 aşılıyor, AKP Reisi,  Sultan 1. Recep Tayyip Erdoğan tahtından inip. Saray’ını hüngür foşurt terk edip Çamlıca’daki evine çekiliyor; AKP musluğundan doya doya içen ve bir türlü doymayan küçük boy, orta boy, büyük boy ve mega boy müteahhitler, AKP çatısı altında yolunu ve yerini bulmuş siyaset esnafı ise karalar bağlıyor.

Hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem parlamentoda çoğunluğu kazanan “muhalefet” ise güçlendirilmiş parlamenter sistemden başlayıp, ekonomiyi yoluna koyup, AKP elebaşılarını, tabii en başta baş elebaşıyı Anayasayı  resmen yerinde tutup fiilen yok saymak, yargı bağımsızlığını hemen hemen yok etmek, ekonomiyi birkaç talancının çıkarına ama geniş kitlelerin derin yoksullaşmasına yol açacak  bir “bilgi eksikliği” ile ağır yaralamak gibi suçlardan yargıç karşısına dikiyor…

Okuduklarımdan, izlediklerimden, AKP cephesinde gitgide çoğalan ve yükselen  çatlak seslerden benim çıkarabildiğim sonuç bu:

Seçim zaferi garanti. Sonrası ise kendiliğinden düzelecek.

Eh, bu durumda bize düşen seçim günü sandığa gitmekten öte bir yurttaşlık ödevi yok.

Haydi gezelim tozalım, keyfimize bakalım, içelim açılalım, bol bol uyuyalım…

*   *   *

Bir düş aktardım. Haftalardır, hatta aylardır pompalanan ve bizleri içine sürükleyen bir düş. Kolayca ve hevesle kapılabileceğimiz bir düş.

Öncelikle yıkılmasında ülke, hatta bölge için büyük yararlar olan iktidar gerçeğini tek adam ve onun partisinin tepeleri ile sınırlayan bir yanılgı bu.

200 yıl kadar önce, 1826’da Sultan 2. Mahmut’un başlattığı reformlarla, ardından Gülhane Hattı Hümayunu, ardından İttihat Terakki iktidarı ve sonunda Cumhuriyet ile adım adım siyasal iktidardan uzaklaştırılan ve fakat iki yüz yıl boyunca iktidar iştahını diri tutan, bugün kısaca “siyasal İslâm” kavramı ile karşıladığımız, ülkede örümcek ağı gibi yayılmış ve örgütlenmiş tarikatlar gerçeği göz ardı ediliyor. O tarikat örgütlenmesi (özellikle Nakşibendilerin çeşit kolları) AKP’yi iktidara taşıdı ve o gün bugün bu iktidarın temel dayanağı oldu. Bunu “sandığa indirgenmiş bir demokrasi” yüzünden kaybetmeye hiç de niyetli olmayan bir örgütlenme ağı bu.

Seçim öncesi, sırası ve sonrasında ellerinde ne gelirse duraksamadan, utanmadan, çekinmeden yapacaklardır.

Ne yapacaklar” diye sormayın. Bilmiyoruz. Göreceğiz.

*   *   *

Buna karşılık 6 + 1’lik bir muhalefet var…

Bir araya gelmeyi başarmış 6 parti için pokerci deyimiyle “beş benzemez” desem haksızlık mı etmiş olurum?

Ana Muhalefet Partisi:  İçinde sahiden sosyal demokrasiyi benimsemiş, hatta kimileri artık geçmişte kalmış sosyal demokrat ilkeleri savunan güçlü ve değerli bir kanat var. Ama aynı çatı altında Kemalizmi solculuk, devlet kapitalizmini kapitalizm karşıtlığı sanan ve sayan bir kanat da var ve parti içindeki ağırlığı hiç de az değil.

İyi Parti: Laisizmi benimsemiş izlenimini besleyen bir çizgi sürdürüyor. Ama unutmayalım o MHP’den kopmuş bir parti ve kadroları, hatta seçmenleri Türk milliyetçiliği ile yoğrulmuş ve halen de bunu sürdüren bir parti.

Geri kalan dört parti en azından henüz ciddiye alınacak bir seçmen desteğine sahip değiller. Hele Saadet Partisi iç yalpalamalarını dindirebilmiş bir örgütsel sağlamlığa sahip değil.

Bu altı partinin seçim öncesinde, sırasında ve hele hele sonrasında birlikte ne kadar yol alabileceği üstüne aşırı iyimser değerlendirmeler muhalefet çizgisindeki seçmenler üstünde zararlı bir rehavet yaratıyor. Bunu küçük bir köyün kahve sohbetinde de, büyük ve küçük kentlerin siyasetle ilgilenen kesimlerinde (bile) ve sosyal medyada yazılıp çizilenlerde gözlemek zor değil.

*   *   *

Bu Tırmık elbette karamsarlık saçmak, atılan olumlu adımları önemsizleştirmek için yazılmadı. Seçim zaferini çantada keklik gören bir rehavetin yol açacağı yaşamsal önemde sakıncalara, tehlikelere dikkat çekmek için yazıldı.

Bu ülkenin bencileyin sıradan seçmenlerinden, gitgide güçlenen, deneyim kazanan sivil toplum örgütlerine kadar siyasi partileri uyarmak, demokrasiyi seçim sandığına indirgeyen tutumlara karşı ödünsüz karşı çıkmak, kısacası siyasal düzlemde elini taşın altına sokmakta geri kalmamak gibi yurttaşlık ödevlerine dikkat çekmek de bir yurttaşlık ödevi değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim