18 Şubat 2010

Seç Seç Al: Siyah - Beyaz

Bu savcı her ne kadar İdil savcısı iken “Jitem” adını tutanaklara geçiren bir savcı idiyse de bu göz boyamak içindi...

Dip not 1: “Dip not” dediğin dipte olur. Niye tepeye çıkardın” diye sormayın. Bu yazı için böylesi daha iyi.
Dip not 2: Başlığın Beşiktaş’la alakası yok.  Zaten öyle olsaydı seçmek gerekmezdi. Hangisi seçseniz yine Beşiktaş çıkardı...
Dipnot 3: Gazetecilik jargonunda koyu renkle dizilen yazılara “siyah”, normal yazılara “beyaz” denir.
Dip not 4: Bugün –nasılsa- vaktim boldu. Önce T24’deki, sonra Milliyet, Radikal, Hürriyet, Vatan, Sabah gazetelerindeki “okur yorumları”nda tur attım.  Sonra da ”Acaba bütün (Bir daha: Bütün) okurları hoşnut kılacak, memnun edecek bir yazı yazılabilir mi” gibisinden tuhaf bir soruya yanıt aradım. Bu yazı çıktı. Siyah ya da beyaz. Seçim sizin.
Dip not 5: Benim gibi “Ne siyah, ne beyaz” diyenlere Allahtan  sabır niyaz ederim. Amin...
*    *    *
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner üstüne:
Bu savcı her ne kadar İdil savcısı iken “Jitem” adını tutanaklara geçiren bir savcı idiyse de bu göz boyamak içindi. Aslında o Ergenekon’un sadık bir üyesidir.  Yaptığı ise Albay Çiçek’in ıslak imzasını taşıyan “İrticayla Mücadele Önlem Planı”nı Erzincan’da uygulamaktan ibarettir. Dini bütün müslümanlar bir  suç örgütüymüş gibi gösterilmek istendi. Ama oyun bozuldu. O savcı da öteki Ergenekoncular gibi demirparmaklıkların ardına yollandı...

Erzincan savcısı şeriat düzenini getirmek  amacıyla ilkokul çağında bile olmayan çocukların, daha o yaşlardayken beynini yıkayıp “şeriat ordusu”nun erleri haline getirmek isteyen bir tarikata karşı bir Cumhuriyet savcısının ödevini yapmaya yöneldi. Ancak Hükümetiın arkasını dayadığı esas güç olan Nakşibendi tarikatı harekete geçti ve Erzurum’da etkileyebildiği savcı ve hakimleri harekete geçirerek hem Nakşibendi cemaatını tehlikeden kurtardı, hem de bu işlere burnunu sokan savcı İlhan Cihaner’i tutuklayarak etkisizleştirdi; üstelik aynı yolu izleyebilecek başka yurtsever savcılara da etkili bir gözdağı verdi.
*    *    *
HSYK’nın kararı üstüne:
Ergenekon davası ve onu izleyen Balyoz, Kafes vb. planlarının açığa çıkmasıyla burnu sürtülen ve susmak zorunda kalan askeriyenin, Cumhuriyeti  koruma ve kollama kılıfı altında yürüttüğü vesayet rejimini savunmak için  devreye yargı erki girdi. Üst yargı organları Erzincan-Erzurum eksenindeki  olaylara müdahale etti ve önce HSYK yetkisi olmadığı halde Erzurum’daki savcıların etkisizleştirerek 3. Ordu Komutanı Orgeneral Berk’e kadar uzanan  AKP saldırısını durdurdu. Aynı gün Yargıtay ve üstüne vazife olmadığı halde Danıştay’daki yüksek yargıçlar da HSYK’nın yanında saf tutarak vesayetçi demokrasinin  hizmetine koştular...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yargının bu kadar açıkça siyasallaşmasına karşı yargının bağıımsızlığını korumak üzere harekete geçti. Siyasallaşmış ve AKP paralelinde hareket ettikleri aşikar olmuş savcıların yetkilerini ellerinden alarak yargının ve hukukun sahipsiz olmadığını kanıtladı. Yargıtay ve Danıştay’ın yüksek yargıçları da yerinde bir refleksle HSYK’daki meslektaşlarının yanında saf tuttular. Kazanan hukuk devleti, kazanan yargı bağımsızlığını savunan güçler oldu.
*    *    *
Ankara’da  sürüp giden “Yargı Savaşları” üstüne:
Türkiye’de  Cumhuriyetin kuruluşundan beri “kurucu irade” terimine yaslanarak iktidarın dizginlerini elinde tutan üniformalı – üniformasız bürokrasi ile onlara yakın durarak iktidar nimetlerinden yararlanan, çıkar sağlayanlar halkın seçtiği bir iktidara karşı direnmenin her yolunu ve yöntemini, hukuka uygun olup olmadığına bakmaksızın pervasızca kullanıyorlar. Nitekim HSYK’nın Erzurum savcılarını yetkisiz kılması bu bağlamda ordunun “27 Nisan e-muhtırası”na benzer bir muhtıradır ve Cumhuriyet’in sivilleşme ve demokratikleşme tarihinde “Yargının 17 Şubat muhtırası” olarak kara bir leke gibi anılacaktır...
Ordunun AKP’ye, yani bir NATO ordusu olduğu için Amerika’ya boyun eğmesinden ve sadece Başbuğ’un çoğu lafta kalan çıkışlarından ibaret bir söz de direnç göstermesinden sonra cumhuriyet değerlerini koruma görevi yüksek yargının ve yargı erki içinde yer alan yuirtsevern phargıç ve savcıların omuzlarına yıkılmış gibi görünüyor. Onlar  da ellerinden geleni yapıyorlar ama manevra alanları pek sınır. Buna rağmen dün HSYK’nın aldığı cesur karar da sivil darbeye karşı çıkan güçlerin susmadığını ve susmayacağını kanıtlıyor.
*    *    *
Yüksek Yargı organları üstüne:
HSYK, Yarsav, Danıştay, Yargıtay kemalist vesayetçi demokrasinin sürmesi için çağın gereklerine karşı duran tutucu, bürokratik ve antidemokratik rejimi savunma misyonu üstlenmiş, özünde karşı devrimci güçlerdir...
HSYK, Yarsav, Danıştay, Yargıtay bu gün sivil darbe yoluyla şeriat düzenine adım adım yürüyen AKP iktidarının kemalist devrime karşı uygulamaya soktuğu karşı devrime karşı mücadele eden aydınlığın güçleridir.
Sıra sizde: Siyah mı,  beyaz mı ?
*    *    *
Dipnot 6: Ben hayatın siyah-beyaz değil yaşamdaki bütün renklerle kucaklanması gerektiğine inananlardanım. Can Yücel buna “Renkahenk” diyordu...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"