10 Nisan 2014

Sarin gazı pis kokuyor

Şu sarin gazı muammasını, yazıyı dipnotlara, alıntı kaynaklarına boğmadan bir toparlayalım mı?

Şu sarin gazı muammasını, yazıyı dipnotlara, alıntı kaynaklarına boğmadan bir toparlayalım mı?

Böyle yapalım çünkü benim burnuma  pis kokular geliyor.

Sanırım size de geliyordur…

Şimdi…

30 Mayıs 2013’de Adana’da 12 kişi 2 kilo sarin gazıyla yakalandı. Haber fena patladı. Yakalananlardan 5’nin El Kaide militanı oldukları için tutuklandıkları yazıldı.

Gazeteler bununla da yetinmediler. Sarin gazının 20 Mart 1995’de Japonya’da Aum Şinrikyo adlı kökten dinci bir mezhep tarafından metro istasyonlarında kullanıldığını, 12 kişinin öldüğünü, 6 binden çok kişinin yaralandığını, yaşamboyu sakat kalacakların sayısının 700’ü aştığını hatırlattılar ve orada kullanılan sarin gazının toplam 2,5 kilo olduğunun altını çizdiler.

Haber patladı patlamasına. Ama aynı hızla söndü de. Yakalanan 12 uğursuzdan 5’i tutuklandı. Bir süre sonra sessiz sedasız tahliye edildiler. Elebaşıları Haytam Kassab adlı (Bu adı aklınızda tutun) El Nusra üyesiydi. O da tahliye edildi ve hiç vakit geçirmeden yeniden geldiği yere, Suriye’ye tüydü.

2 kilo sarin gazı ve o gazla yakalanan, tutuklanan ve  sessiz sedasız tahliye ediliveren El Nusra militanları “olayı” toplumsal belleğin derinliklerine itildi ve unutuldu…

Esrarengiz “Adana olayı”ndan sadece 42 gün sonra 21 Ağustos 2013’de Şam’ın Doğu Guta banliyosunda sarin gazı kullanıldı. Aralarında çok sayıda çocuk bulunan 1100 sivil öldü.

Fatura önce Baas rejimine kesildi. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinden ardarda Esad rejimine ağır suçlamalar yöneltildi. Tabii AKP tepelerinden gelen suçlama filan değil, “Derhal askeri harekât başlamalı” oldu.

Ancak ilerleyen gün ve haftalarda BM uzmanları sarin gazını atan füzelerin menzilini, kullanılan sarin gazının özelliklerini incelediler. Sonuç farklıydı. Füzelerin menzili, onların rejim karşıtı kökten dinci terör örgütlerinin egemen olduğu bölgeden atıldığını gösteriyordu ve Suriye’nin silah envanterindeki sarin gazı Rusya’dan ithal edilmişti. Oysa kullanılan sarin gazı batı kaynaklıydı. 

ABD ve AB ülkeleri frene bastı. Suriye’ye karşı askeri bir harekât yerine Rusya’nın önerdiği “Suriye’yi kimyasal silahlardan arındırma” önerisi ağır bastı ve uygulamaya kondu.

Tayyip Erdoğan ve tayfasının ABD desteğinde Suriye’ye dalma  hevesi kursaklarında kalmıştı.

Reyhanlı’da 50’yi aşkın yurttaşımızın canına mâlolan patlamayı, Niğde yolunda yakalanan El Kaide teröristlerini, MİT’in yolladığı ve aranması inatla engellenen “insani yardım(!) taşıyan TIR’ları saymıyorum bile. Sadece sarin gazı eksenli olayları sıralamakla yetiniyorum.

*    *    *

Ve Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh birkaç gün önce bir bomba patlattı:  Ağustos 2013’deki sarin gazı saldırısın El Nusra yapmıştı. El Nusra’nın sarin gazı üretim ve kullanım sorumlusu Haytam Kassab’tı ve Kassap sarin gazını Türkiye’den sağlamıştı. MİT istihbarat hizmeti vermiş; jandarma da kamyonlarla gazı Halep yakınlarına taşımıştı. Sonrası da Haytam Kassap ve adamlarına kalmıştı.

Ne Amerika, ne Türkiye Hersch’ín haberini yeri göğü birbirine katmacasına yalanlamadılar. Dışişleri bakanlıkları üstünden kuru bir diplomatik dille “Gerçeği yansıtmamaktadır” diye bir şeyler mırıldandılar.

Hersch bu tutumu gülerek değerlendirdi: “Başka ne yapabilirlerdi? Elimde hatta şu anda önümde duran istihbarat belgesine yok demek kolay mı?”

*    *    *

Çoğunuzun -belki hepinizin- bildiklerini şöyle bir sıralamakla yetindim.

Şu anda Türkiye medyasında gerçeği araştırmak yerine 70 yılı geride bırakmış bir medya çınarını, Seymour Hersh’i itibarsızlaştırma yazıları okuyor, haberleri seyrediyoruz.

Seymour Hersh Pulitzer ödüllü bir gazeteci. Amerikan  savaş tarihinin en kara lekesi, Vietnam’daki Mai Lai cankırımını ortaya çıkaran oydu. Ortadoğu üstüne önce inkâr edilen, sonra doğruluğu kanıtlanan pek çok haberin altında onun imzası var. Tek bir haber için aylarca çalışmasıyla ünlü.

Yani onu itibarsızlaştırmaya çalışanları itibarsızlaştıracak bir meslek geçmişinden söz ediyorum.

Pulitzer ödülü, bizdeki “Nalburlar Derneği”nin ya da Kuru Gıda Toplancıları Birliğinin “yılın gazetecisi” ödülüne benzemez. Pulitzer ödüllü bir gazeteci ortaya bir haber koyduysa, o haber ciddidir.

Peki Suriye’deki sarin gazı kitlesel cinayeti haberi doğruysa katiller ve destekçileri susarak suçlarını geçiştirebilirler mi ?

Son günlerdeki sessizlik size “manidar” gelmiyor mu ?

Burnuma pis kokular geliyor deyişim işte tam da bundan…

Gün ola harman ola…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"