02 Temmuz 2013

Sappho’nun yurdunda, Midilli’de…

Üniversitedeydim. İstanbul’da. Ergenlik sivilcelerinden yeni kurtulmuş safkan bir Ege çocuğu. Aşıktım. O yaşlarda nasıl ve ne kadar aşık olunursa o kadar aşıktım. Hani sırılsıklam dediklerinden…

MİDİLLİ – Bu kısa bir kaçamak. Suyun öbür yakasında, Dikili’den bakılırsa yüzme uzaklığında, Assos’ta kıyıda dikildiğinizde öten horozları duyacağınız kadar yakında ve yine de çok uzakta…

(Şu sınırları icat eden mezarında rahat uyuyor mudur acep ?)

Ada’nın adı  bizde Midilli, batı dillerinde Lesbos…

Umurumda değil. Orası Sappho’nun yurdu.

Sappho mu ?

Ansiklopediler onu “İlk kadın şair” diye tanıtıyor.

Saçma.

İlk ya da son. Şair o.

Ege’nin kızı. Midilli’de doğdu ve orada yaşadı. Hayatını da, şiirini de.

Güzel bir gelin için de yazdı, zeytin için de, ak köpüklü Ege için de, ak köpüklü Ege şafağı için de…

Şimdi onun yurdundayım. Midilli’de… Sappho’un Midilli’sinde…

*    *    *

Üniversitedeydim. İstanbul’da. Ergenlik sivilcelerinden yeni kurtulmuş safkan bir Ege çocuğu.

Aşıktım. O yaşlarda nasıl ve ne kadar aşık olunursa o kadar aşıktım.

Hani sırılsıklam dediklerinden…

Kızı tavlamak için çok uğraştım. Çoğu nafileydi. Beni sevdiğime Sappho kavuşturdu.

Bir gün, durup dururken, Yenikapı’da, kıyıda otururken, daha elini bile tutmamışken bir dize okudum:

“Kederim… Acım… Damla damla akan”

Gözleri kocaman açıldı.

- Sappho, dedi.

- Sappho, dedim.

Öpüştük…

*    *    *

Sımsıkı ve sırılsıklam sevgililerdik.

Felsefe okuyordu. Ona okulda Kant öğretiyorlardı. O Marks’a merak salmıştı ve okuduklarında Marks yoktu.

Kolej ingilizcesiyle,  ordan burdan bulduklarıyla  Marks okumaya çalıştı. Diyalektik materyalizm üstüne saatlerce konuşabiliyordu ve çoğu yanlıştı. O yaşta benim anlayamayacağım, ayırdına varamayacağım kadar yanlış…

Yanlışlarını  düzeltemezdim.

Bir: Ben de bilmiyordum

İki: Aptal bir trafik kazasında öldü o.

Ölmeseydi bugüne kadar taşıdığım ve yaşadığım hayatım değişir miydi ?

Belki…

Ah, belkiymiş!

Tabii değişirdi…

Sonuç: Öyle değil, böyle yaşadım.

Şimdi burda, Sapho’nun yurdunda yine onu anıyorum…

Gitgide bellekte silikleşen anılar ardarada geliyor.

*    *    *

1960’ların başında üniversite öğrencileri için Güzel Sanatlar Akademisi’nin yıllık “Kıyafet balosu”  kaçınılmaz ve kaçırılmazdı.

Üniversitenin amatör tiyatrosunun gardrobundan tırtıklanmış kostümlerle o cariye oldu,  ben sultan.

Bütün gece durmadan dansettik ve gecenin sonuna doğru  kıyafet balosunun birinci çifti seçildik. Bize şampanya deyip köpüklü şarap armağan ettiler.

İçtik. Esridik. Öpüştük. Çok öpüştük…

İki öpüş arasında Sappho okudum. Kamuran Şipal çevirisi miydi, Sait Maden çevirisi mi hatırlamıyorum. Ama güzeldi:

- Bir tek kız olsun yoktur / Güzelliğinle boy ölçüşecek.

Sappho’dan cevap verdi:

- Yalancısın / Ama ne güzel yalan söylüyorsun !..

*    *    *

Ey okur !

Yaşlı yazar felekten birkaç gün çalıyor. Felek cimri. Çalınacak az gün kaldı.

Bu onlardan biri.

Hoşgör ve hak ver…

Bak Sappho ne diyor:

- Yakındığım yok / Bir düş değildi esin perilerinin / Bana bağışladıkları zenginlik / Ben ölsem de adım hiç unutulmayacak

Aşk şairi Sappho’yu unutmayın istedim.

Ben de O’nu hatırlamak istedim.

Bu yazı sadece bu yüzden yazıldı…

Anlayın ve olur a,  şiiri ve kederi paylaşın…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"