11 Ocak 2012

Sacit Kayasu’ya Saygı

12 Eylül faşizminin beş elebaşısından hayatta kalan baş elebaşı...


12 Eylül faşizminin beş elebaşısından hayatta kalan baş elebaşı Kenan Evren ve Time Dergisinin bir zamanlar “Dünyanın en zengin generali” diye tanımladığı öteki elebaşı Tahsin Şahinkaya yargıç karşısına çıkacaklar ve orada sanık iskemlesinde oturacaklar.
Bu inatçı demokratların zaferidir.
Bu zaferde payı olanlar üstüne yazacağım ama önce Frankfurt kentinde taksi şoförlüğü yapan pek sevgili arkadaşım Jose Amondes’e ve Berlin’de ülkesinin yemek ve içkilerini sunduğu ”Cafe Santiago”daki  öteki Jose’ye (Soyadını unuttum)  iki çift laf edip yüreğimi soğutacağım.
Ey Jose’ler, 
Siyasi göçmenlikte uzun yıllar “kader arkadaşlığı” yaptık. Ama son yıllarda çok insafsızdınız. Benimle hep dalga geçtiniz; “Yuf sana, yuf size!.. Biz, bizim katili, Augusto Pinochet’yi yargıç karşısına diktik ve mâhkum ettirdik; siz, sizin katili devlet protokolünde onurlandırmaya devam ediyormuşsunuz. Utan, utan” dediniz”.  
Utandım. Yüzüm kızardı. Kızarıklığı masamızdaki Şili şarabı ile perdelemek istedim, yutmadınız. Alay etmeye devam ettiniz. 
Şimdi ne diyeceksiniz? 
A-ha biz de başardık. 
Var mı hâlâ sözünüz? Uzatmayın ve en kalitelisinden Şili şaraplarını hazırlayın. İlk fırsatta önce Frankfurt’ta, sonra Berlin’de tepenize çökeceğim. Bu kez sıra bende... 
Oh be!.. 
*    *    * 
Daha 12 Eylül 1980’de, o uğursuz sabahta faşizmin elebaşılarını ve suç ortaklarını bir gün yargıç karşısına dikmek bir yurttaşlık ve demokratlık ödevi önümüzdeydi, omuzlarımızdaydı. 
O ödevi gönüllü olarak omuzlayanlar başlangıçta çok umutsuz, sonuç alınaması çok zor bir uğraş içinde olduklarını biliyorlardı. Geçen yıllar bu gerçeği daha da pekiştirdi. 
Ama demokrat olmak, yurttaş olmak, hele hele sosyalist olmak sabır ve inatla donanmak zorunda.  
Otuz iki yıla varan inatçı ve sabırlı bir çaba bugün meyve verdi. 12 Eylül faşizminin elebaşıları şimdi hesap verecek. Üstelik bu kaçınılmaz olarak sıkıyönetim komutanlarından, dönemin hükümet üyelerine, hapishane müdürlerinden işkencecilere, sadist sorguculara uzanacak. 
Kolay olmadı. Darbecilerin 1982 Anayasasına koydukları “koruyucu kalkan” kalkınca ülkenin dört köşesinde suç duyurusu dilekçelerini ardarda savcılıklara veren ve ardından bıkıp usanmadan dilekçelerinin izini sürenler sonunda zafere ulaştılar. 
*    *    *
Özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu öncesindeki tartışmaları bugün hatırlatıp yara kaşımanın, rövanşizm denen ilkelliğe saplanmanın alemi yok.
Evet, o günlerde “Evren ve suçortakları yargılanmaz. Boşuna umut etmeyin” diyenler de oldu; “Ergenekonla uğraşacağınıza 12 Eylülcülerle uğraşın” diye sanki ikisi bir arada olmazmış gibi akıl verenler de oldu. 12 Eylül Anayasasında küçük bir çentik açılması, mesela 12 Eylülcülerin yargılanmasını önleyen Anayasa maddesinin iptal edilmesinin bile önemli olduğunu söyleyenlere sataşan, eleştiren alay edenler de oldu.
Ama bugün onlara dönüp “Gördünüz müüüü? Kim haklıymış” diye sidik yarıştırma kimseye yakışmasa gerek.  Bu gün yaşadığımız sevinci gölgelemeyelim.
Ben kendi adıma “Anayasadaki o madde kalksa bile göreceksin ki Kenan Evren yargılanmayacak. Yargılanırsa bıyıklarımı keserim” diyen arkadaşıma  “bıyık” meselesini hatırlatmayacağım. Bıyık ona yakışıyor, kesmesin ve yine omuz omuza demokrasi için, adalet için yol arkadaşlığına devam edelim. 
*    *    *
Bu yazarken bile keyif aldığım yazının son paragrafını Sacit Kayasu’ya ayırmak istiyorum.
Çoğunuz onu tanımıyorsunuz. Çok çok adını duydunuz. Ben iyi tanırım. Arkadaşımdır. Onunla, o zorlu günlerde ilk (yoksa tek mi?) söyleşiyi yapmışlığım bana meslek onuru veriyor.
Sacit Kayasu Adana Cumhuriyet Savcısı iken Mart 2000’de, 12 Eylül Darbesini yapanların suçunun zamanaşımına uğratılmasını önlemek amacıyla bir iddianame düzenledi.  Başsavcılık iddianameyi yok saymaya kalkıştı. Sacit Kayasu ısrar etti. Sonunda yasalar ahlaksızca yok sayıldı ve bir savcının hazırladığı iddianame çöpe, o savcı da meslekten atıldı. Meslekten atılma kararının altında resmi ideolojinin yargı erkindeki kalelerinden HSYK’nun imzası vardı. 
Kayasu sadece savcılıktan atılmadı, avukatlık yapması da yasaklandı. Ama o inatçı ve sabırlı bir demokrattı. Yıllar sürecek bir hukuk mücadelesine girişti. İç hukuk yolları tükenince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurdu. AİHM Kayasu hakkında verilen kararı iptal etti. TC’nin yargı erki ve Adalet Bakanlığı direndi. Ama AİHM de kararında direndi. Sonunda Kayasu’nun hakları geri verildi. Ama mücadele bitmedi. Savcılığa dönme istemi “Emekliliğini kendi istediği” gerekçesiyle reddedildi. Hiç olmazsa avukatlık yapabilmek için başvurduğu “sıkı ulusalcı” İstanbul Barosu başvuruyu reddetti. Kayasu itiraz etti. İstanbul Barosu yine reddetti. Sonunda AİHM kararına dayanarak başvurduğu Türkiye Barolar Birliği Kayasu’nun “hiç olmazsa avukatlık yapması”na izin vermek zorunda kaldı.
Sacit Kayasu şimdi İstanbul’da avukatlık yaparak ekmeğini kazanmaya çalışıyor ve başı her zamanki gibi dik...
Bugün onun da bayram günü olsa gerek. Evren ve Şahinkaya’yı sanık iskemlesine oturtan iddianamede kaynak gösterilen resmi belgeler arasında Sacit Kayasu’nun on yıl önce 28 Mart 2000’de hazırladığı iddianame yer alıyor.
Biliyorum 12 Eylül darbecilerini sanık iskemlesine oturtan çorbada çok kişinin ve kurumun tuzu var. Ama ben Sacit Kayasu’ya özel bir yer ayırmak, ayrıca vurgulamak istedim.
Teşekkürler “hukuk savaşçısı” Sacit Kayasu. Biraz geç oldu ama hoşgörün, size kucak dolusu teşekkürler...


Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"