Yargıtay Başkanı geleneksel adli yıl açılış konuşmasında yargının bağımsızlığına defalarca vurgu yaptı.
Ne kadar yapsa yeridir ve isabetlidir. Çünkü yargı bağımsızlığı bir hukuk devleti ve demokratik bir rejim için olmazsa olmazdır.
Bilineni uzun uzun yinelemeyeyim: Parlamento yasalar yapar. Hükümetler o yasalar çerçevesinde kalmak koşuluyla ülkeyi yönetir. Yargı hem yurttaşlar arasındaki, hem yurttaşlarla hükümet uygulamaları arasındaki, hem de devlet ile yurttaşlar arasındaki uyuşmazlıkları ele alır, yargılar ve bir hüküm vererek noktalar. Yerel mahkemelerin kararlarında eksik, kusur varsa devreye yüksek yargı girer. Yüksek yargının kararları nihaidir ve o kararlar bütün yargıçlar için bağlayıcı bir ağırlık kazanır.
Yüksek yargı dediğimiz kurumlar ceza ve hukuk davalarında Yargıtay, idari davalarda Danıştay, mali davalarda da Sayıştay'dır. Anayasa mahkemesi ise yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetler. Uygunsuzluk tesbit ederse o yasayı (Anayasayı değil, Anayasaya uygun bulmadağı yasayı) iptal eder.
Yüksek yargının bütün bu kurumlarının üstünde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yer alır.
* * *
Evet, bildiklerinizi yineledim.
Peki Yargıtay Başkanı Gerçeker’in adli yıl açış konuşmasında yargı bağımsızlığını bu kadar altını çizerek vurgulaması nedendir?
Bu sorunun cevabını da biliyoruz. Yargıtay Başkanı, Anayasa değişikliği tartışmaları ile iktidar partisinin yüksek yargı üstünde ağırlık kazanmaya çalıştığı kaygısı taşıyor.
AKP’nin böyle bir niyeti olabilir mi ?
Valla bence olabilir. Belleklerimizde AKP elebaşılarının hukuk devleti ilkelerine, sosyal devlet hedeflerine sımsıkı bağlı olduklarını ve olacaklarını gösteren somut olgular yok.
Yani AKP eğer yargıyı, özellikle yüksek yargıyı ele geçirmeye yöneldiyse bu kesinlikle karşı çıkmamız, mücadelede etmemiz gereken bir tutum olur. Seyirci kalmak yurttaşlık suçudur.
Umarım buraya kadar yazdıklarımda mutabıkızdır.
Ama gelin, şimdi çubuğu tersine bükelim.
AKP’nin ele geçirmeye çalıştığı yargı bugüne kadar kimin elindeydi?
Bu soruya kimileri “Hiç kimsenin. Bağımsız yargıçların elindeydi ve bağımsızdı” cevabını verebilir.
Ben vermiyorum.
Dahası yüksek yargı organlarının sabıka dosyasının epey kabarık olduğunu, onların bağımsızlığından kuşku duyacağımız kadar önemli hukuk rezaletleri yaşadığımızı düşünüyorum.
DEP’in seçilmiş milletvekillerinin DGM tarafından 12 yıl hapse mahkum edilmesi kararını bozar gibi yapıp daha da sertleştiren Yargıtay 9. Hukuk dairesiydi. Aradan neredeyse 20 yıl geçti. Belleklerde o hukuk rezaleti iyiden iyiye silikleşti. Ama arşiv asla unutmaz.!.. Meraklısı Yargıtay kararının gerekçelerini okusun.
Haydi bir hatırlatma daha:
Bir dönemin Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, 2004 yazında Yargıtay Başkanlığı gibi bir makamın koltuğuna oturduğu halde, mafya elebaşısı Alaatin Çakıcı dosyası üstüne, daha önce Alaattin Çakıcı’ya kırmızı pasaport verilmesini sağladığı ortaya çıkan bir MİT ajanı ile buluştu ve konuştu.
Olay patlayınca kendisiyle konuşan adamın MİT ajanı olduğunu, yazlık evinin tamirinde kendisine yardımcı olan bir müteahhitten öğrendiğini söyledi ve ekledi: "Kozinoğlu bana devlet sırrı verdi. Ne olduğunu söyleyemem".
Bu bağımsız yargıya düşen kapkara bir leke değil midir; sabıka dosyasına silinmez mürekkeple yazılmaz mı?
Peki, Hrant Dink’i ölüme götüren o ünlü mahkumiyet kararında Yargıtay Daireler Genel Kurulu’nun imzası var. Bağımsız yargı böyle bir şey midir?
Peki, Pınar Selek’i ömür boyu hapse mahkum eden karar da bağımsız yargının saygı duyulması gereken bir yüzakı mıdır?
Daha sayayım mı?
Yüksek yargının en yükseği sayılmak gereken Anayasa Mahkemesi’nin ünlü “367 kararı”na bakıp “İyi ki yargı bağımsız” filan mı diyeceğiz?
* * *
İspanya’da Franko faşizmi yıkıldıktan sonra, Franko döneminde yurtseverlere, antifaşistlere insafsız cezalar vermiş bir yargıç, kendisine yöneltilen eleştirileri ”Ben yasaları uyguladım. Yargıcın görevi bu değil midir? O yasaları da ben yapmadım” gibi zavallı bir mantıkla cevaplamaya kalkıştı. Franko sonrası özgür İspanya’nın ak ünlü bir yargıcı ona cevap verdi:
- Hayır sizin göreviniz yasaları uygulamaktan ibaret olamaz. Kitaba bakıp karar verilecekse, onu üç aylık bir kursa gönderilen herhangi biri de yapabilir. Yargıcın görevi adaleti ve sadece adaleti sağlamaktır.
Sabıka dosyasına bakınca –ki ben sadece bir kaç örnek seçip aktardım- bizim yüksek yargı bağımsız, ama sık sık adaletten de bağımsız.