Ne akla hikmetse AKP Reisi'nin kongre konuşması için günler önceden "Çok önemli bir manifesto olacak" dediler. Bu sözleri ciddiye alan benim gibi avanakları da ekran başına kilitlediler.
Bıktırıcı tekrarlardan, sıkıntıdan patlatabilecek kadar yoğun hamasetten ve "Yaptık ettik – Yapacağız edeceğiz" övünmelerinden ibaret uzun mu uzun bir konuşma oldu.
Günler öncesinden reklamı yapılan "Manifesto" böyle sade suya tirit paragraflar dizisiymiş meğer.
* * *
Salon lebaleb doluydu ama Reis'in alıştığı ve beklediği coşkudan epey yoksundu. Salonda ve salon dışında virüs taşıyanların virüslerini partili kankalarına bulaştırmaları için bütün "önlemler" alınmıştı. Herhalde başarıya da ulaşmışlardır.
Onun ötesinde Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından ibaret bir kongre olacaktı ve öyle oldu. Seçimler, yeni MKYK'da kimler var, kimler indi, kimler çıktı gibi soruların cevabı kongre başlamadan yani çoktan verilmişti ve öyle de oldu.
İster ekran başında izlemiş olun ister Erdoğan'ın konuşmasının tam metnini sabırla okumuş olun, mutlaka fark etmişsinizdir. Hiçbir çalkantı yaşanmayan, durgun, sakin akıp giden günlerdeymişiz gibi bir konuşmaydı.
Daha birkaç gün önce bu ülkede sanki Türkiye'nin önde gelen kurucu üyesi olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı açıklanmamış gibi.
Sanki Merkez Bankası Başkanı değişikliğiyle bilerek isteyerek ekonomiye sert bir tokat vurulmamış, dolar karşısında TL'nin sırtı bir kez daha yere gelmemiş gibi…
Muhalefete kaptırılan yerel yönetimlere karşı aralıksız intikam operasyonlarına tüy dikercesine Gezi Parkı'nın mülkiyeti bir tabela vakfa devredilmemiş gibi…
Bunca yıl sonra Cumartesi Anneleri'ne dava açılmamış gibi…
HDP'nin kapatılma davasının incelenmesine 31 Mart'ta başlamaya alışılmadık bir hıza AYM'ce karar verilmemiş gibi…
"İstanbul Sözleşmesi'nin defteri dürüldü. Erkeklerin en tepede ve astığı astık kestiği kestik olduğu ‘kutsal aile' kurtuldu. Bu tamam. Sıra çocukları cinsel saldırıdan koruyan uluslararası yasalarda sonra da Medeni Kanun'da" fısıltıları gitgide molla naralarına dönüşmüyor gibi…
Hayır bunların hemen hiçbirine, değil üstünde durmak, değinilmedi bile. O kadar ki İstanbul Sözleşmesi medyaya dağıtılan konuşma metninde yer almasına rağmen pişkince atlandı
* * *
Tayyip Erdoğan'ın konuşmasında çok zorlanırsa "yeni bir Anayasa ihtiyacı ve hazırlığı"ndan söz ettiği paragraflar ciddiye alınabilir. Gerçi o da lâf kalabalığına, hamasetin en kofuna kurban gitti ama, sonuçta önümüzdeki dönemde yoğun bir Anayasa tartışması içinde olacağımızın habercisiydi.
Tabii AKP Reisi'nin Anayasa üstüne söyledikleri hâlâ 18. yüzyıldan kalma, toplumun çeşitli sınıf, katman ve zümreleri arasında bir "toplumsal anlaşma" sağlamak ön kabulü üstüne kuruluydu.
"…Bu yeni anayasanın özü, tüm değerleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle, hayalleriyle 84 milyon vatandaşımızın tamamını içermelidir…"
Bu ninem zamanından kalma bir Anayasa anlayışı.
Çağdaş anayasaların başat özelliği "yurttaşların devlet karşısındaki haklarının belirlenmesi ve bu hakları koruyacak hukuksal ve siyasal kurumların oluşturulmasıdır."
Bakalım AKP Reisi'nin Anayasa yaklaşımına muhalefetin cevabı ne olacak ve nasıl olacak?
Şey…
Bakmayalım, biz de gecikmeden hazırlanalım…