Hayır, hayır, başlığa aldanıp, kapı yoldaşım Hasan Cemal gibi ıslık çalan çarmıklardan; baştan kara, kıçtan kara kıyıya yanaşmaktan; rüzgârın bilmem kaç knot estiğinden; miçolukla kaptanlık arasında bocalamaktan, açık denize yelken basıp pupa yelken gitmekten filan söz edeceğimi sanmayın.
Pupa yelken giden T24…
Tam dört yıl önce, T24’ün ilk günü yayımlanan Tırmık “Vira demir” başlığını taşıyor ve şöyle bitiyordu:
“Bugün 1 Eylül. Dünya Barış Günü. Barış’a çok yakın ve çok uzak bir ülkede; barışın değil şiddetin ve zorbalığın sesinin gür çıktığı bir dünyada T24 zor denizlere yelken açıyor...
Haydi bakalım: Vira demir !..
Rastgele!..”
* * *
Rastgeldi.
T24 tam dört yıldır medya okyanusunun azgın dalgalarına kafa tutarak pupa yelken yol aldı.
Çok genç ve çok acemi tayfalar dört yılda epey meslek hüneri kazandılar. Deniz tutanlar ara limanlarda indi; yerlerine yeni tayfalar bindi.
Paramız hep kıttı. Ama ne gam!
Gazetecilik yapmak ve sadece gazetecilik yapmak üzere yola çıkmıştık ve ne milyon dolarlık baskı aygıtlarına (rotatiflere), ne ithal kâğıda, mürekkebe, ne kamyonlarla, uçaklarla ancak kurulabilen dev bir dağıtım ağına ihtiyacımız yok. T24 insana, sadece insana dayanıyor. Üç kuruşumuz daha olursa o da yeni bir haberciye, yeni bir editöre gidecek…
Farkındasınız, T24 dördüncü yılını bitirip beşinci yaşına basarken medyada daha önce pek benzeri görülmemiş bir çalkantı yaşanıyor. Artan nüfusa, birbiri ardına açılan üniversitelere rağmen 5 milyon okur sınırını aşamayan kâğıt gazetelerde inanılmaz bir kıyım yaşanıyor. Başının gölgesini önüne düşürmeyen, kalemini, klavyesini siyaset ve ticaret esnafının kullanımına sunmayan nice meslektaşımız zorla, zorbaca, olmadı sinsice yöntemlerle gazetelerinden kovuluyorlar. T24 onlara duraksamadan kucak açtı, açıyor. Deneyimli bir meslektaşımızın zarif şakasıyla söyleyeyim: “Bu gidişle her namuslu gazeteci bir gün T24’ü tadacak!..”
* * *
Eksiğimize, gediğimize gelince…
Bugün için biriktirdiğim, bana yollanmış özel maillerden bir demet ister misiniz?
Buyrun:
- Engin bey, şu T24’teki Türkçe yanlışları yüzünden bir gün ondan vazgeçeceğim bu gidişle…
- T24’e haber nasıl yazılır dersi için bir hoca ile anlaşsanız iyi olacak…
- Sayın Engin, yazarlarınıza lafım yok ama haberciliğiniz hep ordan burdan değil mi? Buna bir çare bulun…
- Aydın abi, yeni ekran yüzünüzü siz beğendiniz mi? Ben okura ya sabır çektirmek için böyle bir değişiklik yaptığınıza inanıyorum…
- Sayın Engin, sayın Akın; bir sürü dandik site çarşaf çarşaf ilan, reklam alırken siz boynu bükük yetim gibisiniz. Acaba bunda sizin beceri eksikliğinizin payı olabilir mi?
Daha aktarayım mı ?
Bence yeter…
Hepsine ortak bir cevap mümkün:
Haklısınız. Ama dört yaşımızı bitirdik, beşinciye bastık diye öğünürken yaşını başını almış olgun birinden değil kendi ayakları üstünde duran, bunu dört yıldır kimseye yaslanmadan başaran bir çocuktan söz ediyorum. Henüz ergenlik sivilcelerinden bile kurtulamamış, haşarı bir gençten…
Bir de “Acaba bu ay sonunu denk getirebilecek miyiz” korkusuyla yürekleri tıp tıp atan gazetecilerden…
Medya okyanusunun azgın dalgalarında keyifle yelken basıyoruz dedikse o fırtınalarda gemi çatırdamıyor, içimiz dışımıza çıkmıyor, “çarmıkların çatırtısından” uykularımız habire bölünmüyor demedik değil mi ?
* * *
Şaka bir yana beşinci yaşımıza bastık; durgun denizler, sakin limanlar filan aradığımız yok. Bu okyanusta biz mutluyuz; sevinçliyiz.
Sevincimizi sizlerle de paylaşmak istedim.
O yüzden böyle bir yazı çıktı…