Ey İstanbul savcıları ve polis şefleri sözüm sizedir!..
Sabahın köründe ülkenin yüzakı hukukçularından bir dekanı, bir matematik profesörünü, demokrasi ve özgürlükler için çabalayan, ülkenin öğünç kaynağı kadın ve erkek aydınları polis baskını ile gözaltına alıp polis merkezinin penceresiz gözaltı hücrelerine tıkan savcılar ve polis şefleri sözüm sizedir.
Siz bu işlerden anlamıyorsunuz. Siz işinizi iyi yapamıyorsunuz. Sizler Anayasasında halâ "hukuk devleti" yazan bir ülkede polis şefi ve savcı olmak için yetersiz ve donanımsızsınız.
Yok, kendinizin masum olduğuna inanıyor ve "Yukarıdan, devletin tepelerinden emir aldık. Ne yapabilirdik" yollu bir mazeretin ardına saklanıyorsanız sözüm yine sizedir.
Kanunsuz emri uygulamanın bir suç olduğunu biliyorsunuz. En azından konumunuz gereği bilmek zorundasınız. Buna rağmen o baskın emrini verip uygulattığınıza göre siz bu işlerden anlamıyor, işinizi iyi yapamıyorsunuz.
Kanunsuz emri kim verdi?
Bilemem.
Polis şefine savcı ? Bak bu mümküm.
Peki savcıya kim? Bilemem. Tahmin edebilirim ama bilemem.
Ancak bu sonucu değiştirmez. Kanunsuz emri uygulayarak o kanunsuzluğu göze alan güç sahiplerine bağlanıyor ve suç sarmalında buluşuyorsunuz. Bu yeni suçlarda buluşma zorunluğuna ebelik edecek, bunu göremeyecek kadar gözünüzü kendiniz bağlamış, kanunları unutmuş olamazsınız.
"Gözaltına aldık, bunun neresi suç" diye işi pişkinliğe vurmayın. Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki maddeler sizin de anlayabileceğiniz kadar açık:
"Madde 145/1: İfadesi alınacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.
Madde 146/1: Çağrıldığı halde gelmeyen şüphelinin zorla getirilmesine karar verilebilir"
Sabahın köründe evlerini basarak gözaltına aldıklarınız tümü bir yazılı hatta sözlü davet ile savcılığa (polise değil savcılığa) giderler. Bundan çekinmezler çünkü onlar kendilerine güveni olan, demokrasi ve hukuk kültürüyle donanmış aydınlardır.
* * *
Haaa, söylediklerime omuz silker "Bunu biz de biliyoruz. Ama onların burunlarının sürtülmesi, devletin kahredici gücünü görmeleri istendi. O yüzden sabahın kör şafağında..." diye cevaplayabilirsiniz.
İşte, bu işlerden anlamadığınızın, işinizi yapamadığınızın bir kanıtı daha.
"Aydın cesareti" kavramını duymamışsınız.
O kadın ve erkek aydınların hiç birinin burnunu sürtemezsiniz. Devletin "kahredici" sandığınız gücü karşısında boyun eğdiremez, diz çöktüremez, korkutamazsınız.
Kaldı ki onlardan bir terörist, şiddete dayanan bir eylemci çıkarmakla ölü gözünden yaş çıkarmak arasında fark yoktur. Ama siz bunu bilemezsiniz, Çünkü o aydınları tanımıyorsunuz.
Dahası siz bu ülkenin aydınlarını tanımıyorsunuz. Nasıl düşünürler, ne düşünürler, ne yaparlar, ne yapmazlar gibi sorulara vereceğiniz ciddiye alınır cevaplarınız yok.
Bu satırlar yazılırken (Cumartesi 21.10) sabah baskını ile gözaltına aldıklarınızdan beşini serbest bıraktınız. Kalanları da er geç serbest bırakacaksınız. Hiç umarınız yok. Onların ifadelerinden Osman Kavala arkadaşımı da içine çekebileceğiniz bir iddianame üretmeye çabalayacaksınız ve bir kez daha ele güne, yerliye yabancıya, insan yüzüne bakamayacaksınız. Kimseyi güldürmeyelim.
* * *
Yazının en başına dönün.
Sabahın köründe Anadolu Kültür'ün yönetici ve çalışanlarına baskın düzenleyip gözaltına alma kararını veren savcılar, bu kararı uygulayan polis şefleri sözüm sizedir:
Siz bu işlerden anlamıyorsunuz. Siz işinizi iyi yapamıyorsunuz. Sizler Anayasasında hâlâ "hukuk devleti" yazan bir ülkede polis şefi ve savcı olmak için yetersiz ve donanımsızsınız...