İçeriği devlet sırrı gibi saklanan buna rağmen adı "Demokratikleşme" olan paket nihayet Başbakan tarafından açıklandı. Erdoğan yaklaşık 40 dakika süren ve ünlü "balkon konuşmalarını" hatırlatan açıklamada paketin önemi ve değeri üstüne 30 dakika -edebi bir üsluba özen gösterilmiş- övgüler düzdü; paketin içeriğinin anlatımı ise galiba 7-8 dakika sürdü.
"Dağ fare doğurdu" nitelemesi fazla yüzeysel ve önyargılı olur. Ancak Başbakan'ın öğündüğü kadar da muazzam bir demokratik adım, "devrim" terimi ile nitelenebilecek bir değişim olmadığı da açık.
Galiba bu satırlar yazılırken henüz tam metni önümüzde olmayan pakette "Neler var" sorusunu cevaplamak yerine "Neler yok" hatta "Ne yok" sorusu daha anlamlı.
Bu paket belki son AKP kongresinde açıklanan "2023 hedefleri" bağlamında bir adımdır, ki Başbakan bu noktayı defalarca vurguladı, "Bu son adım değildir" dedi, arkasının geleceğini altını çizdi.
Ancak "Demokratikleşme paketi" deyiminin günlük siyaset diline girmesi ilk adımı PKK'nin gerillaları sınır dışına çekmesi ile başlayan "Barış süreci"nde oldu. Sürecin son adımı olarak algılandı ve anlatıldı.
Bu açıdan bakarsak demokratikleşme paketi öncelikle Kürt siyasal hareketinin beklentisiydi ve Kürt sorunun çözümünde AKP'in tutumunu belirleyecek bir adımdı. Özel okullarda ve üniversitelerde Kürtçe eğitimin, şu ünlü Q, W, X harflerinin kullanımının suç olmaktan çıkmasının ve belde adlarının mutlaka Türkçe olmasını buyuran yasanın kaldırılmasının dışında pakette çok temel ve barış sürecinin geleceğini belirleyecek önemde herhangi bir adım ya da yönelim yok gibi. En azından bu paket sayesinde birer siyasal rehineye dönüyen KCK tutuklularına özgürlük yolu açılmıyor; Terörle Mücadele Kanunu'nun saçma sapan maddelerinde köklü bir ayıklamaya gidilmiyor; dağdakilerin silahsız siyasete geçmesine ilişkin önlemler yer almıyor.
Böyle bakarsak Kürt sorununun çözümü, barış sürecinin somut sonuçlar üretecek bir içeriğe kavuşması için galiba beklemek gerekecek ve bu ister istemez sancılı bir süreç anlamına geliyor...