04 Aralık 2009

Öyle Düşünme Lan !..

Yaşı uygun olanlar hatırlasın ve bana hak versin. Gençler ise kulak versin yeter...

Yaşı uygun olanlar hatırlasın ve bana hak versin. Gençler ise kulak versin yeter.
Çok partili siyasal düzene geçtiğimiz 1950’den bu yana Türkiye bugünkü şiddette, bugünkü sertlikte ayrışmamış, iki kampa ayrılmamıştı. Ne 1950’lerin ünlü “Vatan Cephesi” kepazeliği sırasında, ne 1970’li yılların iç savaşı andıran kanlı günlerinde...
Her konu, harhangi bir konu Türkiye’de kampların kapışmasına yetip de artıyor. Bir arkadaşımın nefis esprisi bu çatışma ruhunu, birinin ak dediğine ötekinin kara demek zorundaymışcasına şaha kalkışına mizah tadında güzel bir örnek.
Başbakan Erdoğan’ın tıp bilimine de el atıp “Ben aşı olmayacağım” dediği gün, arkadaşım “Var mısın bahse” dedi, “Yarın Deniz Baykal’la Devlet Bahçeli ilk iş olarak gidip aşı olacaklar...”
Şaka bir yana farklı olana, farklı düşünene katlanmamak, “öteki”ni  duraksamadan reddetmek, ona hayat hakkı tanımamak günlük fikir  sporlarımız arasında ilk sıraya oturdu.
Siyasette: AKP ile CHP-MHP arasına sıkıştırılmak isteniyoruz. Ya birinin yanında saf tutacaksın ya ötekinin... İkisini de reddedip kendine bir çıkış yolu arayanların, siyasette bir soluk alma olanağı yaratmak isteyenlerin sesi duyulmuyor bile. Ya bu hükümeti alkışlayacaksın ya Baykal-Bahçeli korosunda yer alacaksın...
İdeolojide: Ya islami referanslara dayanan bir görüşün militanı olacaksın ya da milliyetçi (arı dilde söylersek: Ulusalcı) kanatta bayrak sallayacaksın...
Rejimde: Ya şu şaşı kör topal demokrasiye fit olacak, sol bacağı olmayan bir rejimde küresel kapitalizmin çıkarlarını pervasızca savunup, yoksullukla savaşı sadaka ekonomisine, yolsuzlukla savaşı Allah korkusuna havale edeceksin ya da buna itiraz ediyorsan milliyetçilik batağında debelenip darbe özlemciliğine kapılacak, Ergenekon'u savunma, olmadı Ergenekon’a göz yumma, onu yok sayma aymazlığına savrulacaksın...
*    *    *
Evet, böylesine şiddetli, böylesine kör bir kamplaşmayı Türkiye yakın tarihinde yaşamadı.
Tartışma düzlemleri artık çoktan kaydı. Şimdi bir kampın yiğidinin(!), öteki kampın yiğidine (!) kaş çatıp, “Öyle düşünme lan” diye naralandığı bir dönemece geldik...
Bunları elinden yazıcılık işinden başka iş gelmeyen, haftada beş gün yazı yazan, haber kovalayan, eh, oldukça da kıdemli bir gazeteci olarak yazmıyorum.
Mesleki olarak pek derdim yok. Eğer bencileyin şerbetliyseniz öven okura kapılıp şişinmeyeceğiniz gibi, söven okura bakıp öfkelenmezsiniz... Mesleğin kaçınılmaz cilveleridir, der geçersiniz.
Ancak yukarıda çizdiğim “kamplaşma” tablosu artık dostluk ilişkilerine, arkadaş sohbetlerine kadar yayıldı. Daha dün yakın arkadaş bildiğiniz, biraz daha gerilere gidersek birlikte hapis yatıp volta attığınız, ranza paylaştığınız tanıdıklarla dostluklar da zedelenmeye, zehirlenmeye başladı.
İki gün önce “solun merkezini yeniden inşa etmek” konulu Tırmık’ı okumuş eski bir arkadaş telefonda fırça atma hakkını kendinde gördü:
- Ne o  AK Parti'nin açılımları senin de bir yerlerine battı gaiba! Niyetin AK Parti'yi zayıflatıp önünü kesecek değirmenlere su taşımak mı?
Bu “eski arkadaş” sanırım 1998 ya da 1999’da, “Gözünden kaçmıştır diye yolluyorum” notunu ekleyip o sıralarda çalıştığım Cumhuriyet gazetesine Tayyip Erdoğan’ın ünlü “Demokrasi bir tramvaydır. Gideceğimiz kadar gideriz, belli bir yere gelince de ineriz” yollu demecini bana fakslamıştı...
Epeydir görmediğim ve epeydir görmediğim için bugün hangi sulara yelken açtığını bilmediğim, ama bir sohbette o sıralar çalıştığım Cumhuriyet gazetesini kastederek, “Laiklik didine tapan o cuntacı gazetede çalışmayı nasıl kabul ettin sen? Para için yapmazsın biliyorum, öyleyse neden” diye soran bir başka “eski arkadaş”, son karşılaştığımda “Eşinin kısa bir dönem  için de olsa Taraf denen o paçavrada yazmasına nasıl göz yumdun allahaşkına,anlat da bir anlayayım siyaseten nerelere gittiğini” diye sordu...
*    *    *
Yani her iki “eski arkadaş” da bana, eski dostlukların hatırına olsa gerek, daha nazik bir üslupla “Öyle düşünme lan” diye naralandılar...
İşte benim canımı acıtan  asıl bu...
Sizin “eski arkadaşlar”ınızla aranız nasıl?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"