Bugün bininci gün.
Osman Kavala Silivri zindanında, tek kişilik "koğuş"unda hapisliğin bininci gününü doldurdu.
Bininci günün yıkıcı gerçekliğini okurun bilincinde pekiştirmek için "Yani yirmi dört bininci saat, yani bir milyon dört yüz kırk bininci dakika..." gibi zevzekliklerin alemi yok.
Bin gündür "tek kişilik koğuş"ta yani mutlak yalıtılmışlık koşullarında yaşamasına siyasal iktidarca karar verilmiş biri için, hukuk cinayetlerinin hedefi olarak seçilmişlerden biri için bin günün değil, bir dakikanın bile anlamını kavramak kolay değil.
Ama kavranması şart da değil.
"Osman Kavala'nın hapisteki bininci gününde, onun uğradığı haksızlığı görün ve sesinizi yükseltin" diyenler olacaktır.
Boşverin.
Osman Kavala bu bin günü yiğitçe sırtladı; bir bin gün daha taşımak zorunda kalırsa kuşkunuz olmasın onu da yüklenecek ve yine ilk günkü gibi dimdik duracaktır.
Bundan eminim. Bu içi boş bir hamaset cümlesi değil. Osman Kavala'yı yakından, hem de havadan cıvadan sohbet ederken değil "iş üstünde" tanımış birinin tanıklığıdır. Onunla "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" etkinliği, "Irak'ta savaşa hayır" protestoları, "Baskın Oran'ın seçim kampanyası" gibi pek çok eylemde el ele, omuz omuza çalışan bir gazetecinin tanıklığıdır. Güvenilmelidir.
Yani tutsaklığının (tutukluluğunun değil tutsaklığının) 1000. gününde "Ah Osman, vah Osman" demenin; Osman Kavala'ya yaşatılan derin ve benzersiz hukuk cinayetinden söz etmenin artık pek anlamı yok.
O günler çoook geride kaldı.
* * *
O günler çoook geride kaldı.
Şimdi ve artık tek adam (=otokrat) Osman Kavala aynasında sana, bana, bize, hepimize karşı naralanıyor:
Eyyy sizler, eyyy bizden olmayan sizler!..
…Ve devam ediyor:
Biz benim…
…Ve devam ediyor:
Bizim yani benim değerlerimi benimsemeyen sizler!..
Bizim yani benim safımda saf tutmayan sizler!..
Bize yani bana biat etmeyen sizler!..
Bize yani bana itiraz eden sizler!..
…Ve devam ediyor:
Osman Kavala denen münafık'ın aynasına bakın ve artık anlayın.
Bizim yani benim savcılarım buyruk bekler ve buyruğu alır almaz saniye sektirmeden harekete geçer.
Bizim yani benim hakimlerim buyruk bekler, buyruğu alır almaz hüküm keser…
Bizim yani benim yüksek mahkemelerim gerekeni yapar, kendinize son sığınak bellediğiniz AİHM kararlarını hükümsüz kılar.
Osman Kavala aynasına iyi bakın ve artık anlayın.
…Ve devam ediyor:
Herhangi birinizi, gerekirse hepinizi tıpkı Osman Kavala gibi "içeri" tıkabiliriz. İstediğimiz kadar içeride tutabiliriz. Savcılarımız kılıf bulurlar. Bulamazlarsa ne gam. Bir kağıda "Tutuklanmasını talep ediyoruz" yazarlar ve bizim hakimlerimiz "Tutuklanmıştır" diye karar verirler.
Kanıt, yasa, hukuk, evrensel hukuk, adalet, insan hakları, hukuk devleti hepsi Anayasa'da, yasalarda duruyor işte.
Ama Osman Kavala aynasında görün artık, bizim de hükmümüz yürüyor işte…
Bu "yeni Türkiye"dir.
Osman Kavala aynasına iyi bakın ve orada geleceğinizi okuyun.
* * *
Birkaç gün önce 101 Aksaçlı'nın çağrısındaki bir cümleyi hatırlayın:
"Kimse, 'bana dokunmaz, beni ilgilendirmez' rehavetine kapılmasın, hepimiz tehdit altındayız…”
Osman Kavala aynasında yansıyan işte budur ve bundan ibarettir.