Türkiye içine kapanmış, kendi kısır gündemi ile boğuşadursun Ortadoğu’da bir şeyler oluyor. Önemli bir şeyler. Ortadoğu’nun haritasını değiştirebilecek; hem bu kez İngiliz emperyalizminin çapsız harita subayları ile çok bilmiş kurmay subaylarının cetvelle çizdiği sınırları değil, deyim uygunsa organik sınırlarını belirleyecek bir şeyler…
“İyi, tamam bir şeyler oluyor. Görüyoruz. Ama bundan bize ne? Biz AKP belâsını nasıl savuşturacağımız üstüne kafa patlatalım; Ergenekon davasını tartışalım; Gezi direnişini çözümleyelim” diyenlere ortaokul coğrafya kitabından “Türkiye aynı zamanda bir Ortadoğu ülkesidir” cümlesini hatırlatıp konuya devam edelim…
* * *
Önce hızlı bir gezinti:
Ortadoğu’nun güneyinde, ancak etkisi ve önemi bütün Ortadoğu'yu kaplayan ve kapsayan Mısır’da şu günlerde Tahrir Meydanı'nın ve onun rakibi Adeviyye Meydanı'nın sakinliği aldatıcı. Mısır’da kazan için için kaynamakta. İktidar askerlerde mi, kalacak İhvan’da mı, yoksa bir üçüncü seçenek (şans?) var mı? Soru henüz ve galiba bir süre için cevapsız.
Filistin’de 1948’den beri (Vay be! 65 yıl geçmiş) çekilen çileyi belli ölçülerde sonlandırma umutları yine kabardı. Yine “nafile” görüşmelerin ardından bugünkü duruma dönülürse FKÖ, Hamas önünde yine gerileyecek demektir ve Hamas “Israilsiz bir Ortadoğu için cihad, yine cihad, hep cihad” çizgisinde ısrarlı…
Suriye… Bir şeyler yazmama gerek var mı? Büyücü çırağından beter hale düşen Davutoğlu – Erdoğan ikilisinin yarattığı ve hâlâ desteklediği El Nusra canavarı Nusayri kanına, Nusayri kızlarının ırzına susamış, Baas rejiminde yurttaş kimliği tanınmayan Kürtler'in kökünü, Hitler’in Yahudiler için öngördüğü “sıfır çözüm”e benzer, hatta beter yöntemlerle çözme çabasında…
Ürdün’de kral gitgide operet kralına dönüşüyor ve son sözü Hizbullah söyler oldu.
Irak’ta Baas rejimi altında Sünni azınlığın pençesinde yaşayan Şii çoğunluk şimdi iktidarını Sünni azınlığı ezerek pekiştirme çabasında ve kuzeyindeki Kürtlere sürekli işaret parmağını sallayıp tehdit etmekte.
* * *
Hızlı Ortadoğu turunu burada noktalayalım. Sahiden fazla hızlı oldu; yazarken benim bile başım döndü. Her tarafından sorun fışkıran ve barış ile savaş ikilemi arasında ha bre bocalayan bir Ortadoğu’dayız.
Bu kargaşanın, bu bıçak sırtı dengelerin (ya da dengesizliklerin) ortasında bu ay (büyük olasılıkla 24-26 Ağustos günlerinde) Erbil’de Kürt konferansı toplanıyor.
Yıllardır, özellikle Türkiye Kürtleri'nin, özeliklenin özelliklesi PKK’nin toplanması için çabaladığı ve –sanıyorum- her defasında Barzani engeline takılan Kürt Konferansı nihayet toplanıyor.
Dört ülkedeki (Türkiye, Irak, Suriye, İran) Kürt partilerinin tümünün katıldığı bir konferans bu. “İslamcı” diye tanımlanan Kürt partilerinin katılımına ilişkin son pürüz de çözüldüğüne göre, evet tümünün…
Ortadoğu’nun iki devletsiz halkından (Öteki Filistin) Kürtler, kendi geleceklerini kendilerinin tayin edeceği adımlar atmaya hazırlanıyorlar.
Bunun Ortadoğu için bir dönemeç olduğunu vurgulamak abartma olmasa gerek.
* * *
Kürt konferansı bir başlangıç. Orada somut bir sonuç çıkmayabilir. Büyük olasılıkla da çıkmayacak. Ama sonuca doğru giden önemli, çok önemli bir adım olacağı da kuşku götürmez. Konferans öncesinde ve sonrasında çok tartışılacağı, yazılıp çizileceği de kuşku götürmese gerek. Kendi adıma ben şimdiden uyarayım, bu dönemde “Yav Aydın Engin senin şu Kürtlerden başka derdin, yazacak konun yok mu” dedirtmecesine birçok Tırmık yazacağım…
Peki Erbil’deki konferansla birlikte başlayacak sürecin (amma çok süreç yaşıyoruz şu günlerde değil mi?) yönü, yönelimi, hedefi ne olacak?
Zor soru!
İran Kürtleri, yani Pejak –en azından benim için- bir kapalı kutu. Eğilimleri, geleceğe ilişkin hedefleri ne, bilmiyorum.
Suriye ve Türkiye Kürdistanı’ndaki Kürtlerin tutumunu ise besbelli ki PKK-BDP çizgisi belirleyecek.
Peki, Irak Kürdistanı?
Barzani’nin bugüne dek izlediği çizgi mümkünse bir Kürt ulus devleti kurmak ve petrol gelirlerinden alacağı payla öteki Kürt partileri üstünde ağırlık kazanmak. Koşullar (Irak, ABD ve AB kaynaklı koşullar) elvermezse bir süreliğine özerk, federatif, konfederatif bir Güney Kürdistan yönetimi (Ne demekse) yetinebilir. Ama bir Kürt ulus-devleti kurma hedefi hep diri kalacak gibi.
Peki Erbil konferansında PKK-BDP çizgisinde ifadesi bulan güçlü Kürt siyasal hareketi ne önerecek?
Daha birkaç gün önce Selahattin Demirtaş’ın ağzından bir ulus-devlet kurmayı yanlış buldukları resmen açıklandı. Öcalan’ın bunca yıldır yazıp çizdikleri de aynı yön ve yörüngede.
Erbil konferansında bu iki zıt görüş çarpışacak mı, yoksa bir çarpışma ertelenecek mi?
PKK-PYD-BDP çizgisi KCK’de ısrar edecek mi?
Ortadoğu'nun geleceğinin en önemli halkalarından birinin, Kürtlerin karar aşamasına geldikleri şu dönemde bunlar çok ciddi, çok canalıcı sorular ve yanıtlanması zorunlu sorular…
En iyisi ben yarın şu ha bre ertelediğim KCK yazısına soyunayım. Bir, yetmezse iki gün tartışmaya çabalayayım.