Fikir benden gelmedi. Hatta bir ara kaynak belirtmeden tırtıklayayım, “fikir hırsızlığı” yapayım dedim ama sonra gözüm yemedi.
Mehmet Demir’i çok azınız tanır. Haber-Sen yöneticisidir; TRT çalışanıdır, sivil toplum aktivistidir, sıkı solcudur, iyi arkadaşımdır...
Bir mail yolladı. Benim tırtıklamayı düşündüğüm bölümü şöyle:
“...Onur Öymen istifa etmesin. Mümkünse, her genel kurulda çıkıp böyle konuşmalar yapsın. Herkes CHP'yle, Cumhuriyetin kurucu ideolojisiyle, putlarıyla, totemleriyle, bıçağını yaladığı kasabıyla yüzleşsin. Bir kampanya yapılacaksa, bu kampanyanın hedefi, ‘Öymen'in istifası’ değil, kendine sosyal demokrat diyenlerin Onur Öymen'den, Deniz Baykal'dan istifası olabilir ancak...”
Önerinin özü özeti bu.
Ama bence önemli. Çünkü zorunlu ve yararlı bir tartışmanın kapısını aralıyor.
Son günlerde, yakın ve uzak çevremde, Onur Öymen’in Dersim’deki askeri hareketa yönelttiği “güzelleme”den önce başlayan, şimdilerde ise hızlanan ve birbiri ile çarpışan iki tez tartışılmakta.
Birine göre: Baykal ve ekibinin bu gün CHP’yi sürüklediği ideolojik ve siyasal hat, CHP tabanının istek ve tercihleriyle birebir çakışıyor. Baykal bunu sezdiği ve gördüğü için bu çizgiyi daha da sertleştirerek sürdürmekte. Sözgelimi Baykal, Kürt açılımına destek verse idi tabanının altından kayacağını görecekti. Çünkü bu kitle temel olarak Türk ve Kürtlerle eşit olmayı içlerine sindiremez. Onlar egemen ulus olarak kalmakta ve Kürtlere ve öteki etnik gruplara ancak kendilerine (Türklere) boyun eğdikleri ölçüde katlanmaktan yanalar...
Ama bir de karşı tez var: CHP tabanı, özellikle seçmenleri bugün hâlâ Baykal ve ekibine rağmen CHP’yi destekliyorsa bu çaresizlikten, seçeneksizliktendir. AKP’nin yükselişinin ve iktidarını pekiştirişinin kendi yaşam tarzlarına yönelik bir tehlike olduğu gören bu kesimler, siyasal ve ideolojik çizgisini beğenmedikleri halde AKP’yi durdurabilecek, en azından frenleyebilecek tek siyasal güç olarak gördükleri CHP’nin çevresinde kümeleniyorlar. Ama için için de demokratik uzlaşma kültüründen nasipsiz, toplumda gerginliği artırmayı hedefleyen bu siyasal yörüngeden ciddi olarak rahatsızlar. Gel gör ki başka seçenekleri yok...
Sizce hangi “tez” gerçeği yansıtıyor bilemem. Ama bence hangisinin gerçeği yansıttığı değil, her iki tezin de CHP’ye yakın duran, o partinin üyesi olan, üye olmasa bile CHP’ye oy desteği sağlayan, çok büyük çoğunluğu kendisini “Atatürkçü” olarak tanımlayan ve son genel seçim (22 Temmuz 2007) ölçü alınırsa sayıları 7 milyon 300 bini aşan bir kitlenin kaçınılmaz ve ertelenmez bir tercih eşiğine geldiğini gösteriyor.
Onur Öymen’in Cumhuriyet tarihinde zor kullanılarak bastırılan isyanları örnek gösterip AKP’nin Kürt açılımını eleştirmek isterken - ağzından kaçırmadığı - “Dersimde analar ağlamasın dendi mi” sorusu bugün CHP yönetiminin sürüklendiği sefil çizginin tartışma kabul etmez göstergesidir.
Bu bir eşik aşımıdır.
İktidarı ya da kamu düzenini korumak adı altında çocuk, kadın ve yaşlı yurttaşlarını da yok eden bir devlet zihniyetinin övülebilmesinin başka bir açıklaması olamaz. Meraklısı için 1937-1938 yıllarında Dersim’de ne oldu sorusuna ayrıntılı cevap bulabileceği çok zengin bir kaynakça var. Yani hiç bir CHP yandaşı, seçmeni “Bilmiyordum” diyemez.
Ve hiç bir CHP yandaşı ya da seçmeni bu eşikte tercih yapmaksızın, kendini (yineleyeceğim: Kendini) sorgulamaksızın, siyasal tercihi ile hesaplaşmaksızın yarına geçemez...
Evet geleceğe filan değil yarına!..